Ana içeriğe atla

Yalnızlar Sokağı


Ve işte gözlerine bakarken yabancıyım… Hafızasını kaybetmiş bir insan olmak için uğraşıyorum. Artık sana uzaklık kadar yakınım. Her köşe başına bir kuşku bıraktım. Sıyrıldım artık paranoyaklıktan. Kuşkular sokağından ayrılıyorum artık. Yanıma kuşkularımı almadan, yeni bir hayat için göç ediyorum. Semtin adını dahi unutturmak istiyorum belleğime. Beynime emirler yağdırıyorum unutsun diye. Anılar sıralanmış ve veda zamanı… Veda etmeyi sevmediğimi biliyorlar oysaki. Yine de veda etmeliyim onlarla. Tatlı ve huysuz komşularım benim… Arada bir misafir olur çaylarını içer sohbet ederdim. Beni mazi denizinde bitmesini istemediğim bir gezintiye çıkarırlardı. Bir çay kadar sıcaktı sohbetleri. Hatırları büyük ben de. Neyse ki vedalaşmayı gözlerim kuru atlatabildim. “Keşke Sokağı”nı geçiyorum, yeni adresime ümit yelkenlerimi şişirerek gidiyorum nereye gittiğimi bilmeksizin. “Korku Sokağı”na da bir selam çakıyorum. Bir zamanlar orada da kalmıştım. Yolculuğum fazla da uzun sürmedi. Yola şimdiye kadar hiç şişmemiş şimdi de yoksulluğumu hatırlatan bir cüzdanla çıkmıştım. Param buraya kadar getirdi. Sevda Sokağı… Hüzün Sokağı… Derken işte Yalnızlar Sokağı… Sokak biraz tenha gibi… Karşılaştıklarım da pek somurtkan. Hiç gülenini görmedim. Bana galiba yine geceler ve kitaplarım yarenlik edecek. İyi ki hırkamı almışım. Pek rutubetli bir yer burası. Soğuk korkutuyor beni. Yalnız yaşamak ne de zor imiş.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Penzberg Günlüğü

Uzun bir aradan sonra tekrardan merhabalar. Bugün sizlere daha önceden kaleme almadığım bir türde yazı paylaşacağım; gezi notları. Ara tatilde Almanya'nın güneyine kısa bir gezi yaptım. Gezide gördüklerimi, gözlemlerimi sizlerle paylaşmak istiyorum. Umarım zihninizde güzel bir yolculuk olur. "İnsanlara gemi yaptırmanın yolu onlara marangozluk öğretip görev vermek değil, engin denizlerin özlemini aşılamaktır". Saint Exupery Yolculuğum Sivas'tan İstanbul'a uçak seyahtiyle başladı. Yeni yapılan İstanbul Havalimanı inanılmaz derecede büyük ve içerisi alışveriş merkezlerinin bulunduğu kocaman bir çarşı... Her milletten insanla karşılaşıyorsunuz. Değişik bir iklime sahip. İnsan seli deamlı bir yerden bir yere yürüyor. Dinlenme sayılacak bir bekleyişten sonra Münih uçağına geçtik. Bizim uçak D11 kapısındaydı. D harfinde toplam 17 kapı var. Diğer kalan harfleri de çarpıp toplarsanız kasttetiğim havalimanının büyüklüğünü tahayyül edebilirsiniz. Münih uçağından aklımda kal...

Innsbruck Günlüğü 1. Bölüm (Şehir)

Gezi yazısının ikinci kısmından merhabalar. Bu yazıda size Avusturya'nın Innsbruck şehrini anlatmak istiyorum. Inns nehri yanında bulunan şehrin, isminin ikinci kısmı köprü anlamına geliyor. Innsbruck'u beni akrabam sevgili Zekiye BALDIK gezdirdi. Yol boyu şahane sohbeti ve şehirlere ait fantastik bilgileri sayesinde çok güzel bir gezi oldu. Almanya'dan Alp Dağlarını aşınca hemen Avusturya'ya geçmiş oluyorsunuz. Büyüleyici göl manzaraları, dağ manzaraları ve tarihi birçok mekanı görme şansım oldu. Gittiğimizde hava kapalıydı. Normalde bu mevsimde haftalar süren kapalı havaya ben bir gün denk gelmiş oldum. Benim için farklı bir fırsat kapısı oldu; Swarovski müzesi ve Schloss Ambras'ı (Ambras Kalesi) gezme şansım oldu. Ki çocukluk hayalimdir müze gezmek. Beni çok büyüler. Tabi bu iki müzenin dışında şehir merkezini de turladık. Bir binanın çok ilginç bir yanı varmış, gözlerimiz büyülendi, The Golden Roof (Altın Çatı). Binanın bir kısmında bulunan çatı, saf altından ya...

Gerçekten Duygu

Uzunca bir süreden sonra merhabalar. Umarım geçen süre içinde güzel vakit geçirmişsinizdir. Bu yazıda yaşam ve gerçeklik üzerine bir şeyler yazmak istiyorum. Tabi ki olmazsa olmazım duygular üzerinden bahsedeceğim. Son zamanlarda zihnimi işgal düşünce; "yaşam, gerçekliğe ulaşma, gerçekliği yaşama savaşıdır". Duyguların ve mantığın arasında gidip gelirken en fazla eğilimin mantıklı davranma, yaşama üzerine olduğunu görüyorum. Mantıktan kaideler, mantıktan planlar kuruluyor ama dışarıdan bakıldığında da her şey mantıksız görünüyor. Birçok felsefe, psikoloji ve psikiyatri ekolü algı üzerinde dönüp dolanıyor. Felsefe algıladığımız dünyanın gerçek olup olmadığıyla tartışırken, psikoloji bilimi algıları kabul edip yönetilebileceğini açıklamaya çalışıyor. Nöroloji ekolleri de algının nöral ağları üzerinde deneylerle ispat peşinde. Üç görüşü de eleştiriyor değilim. Üçünden de beslenildiğinde gayet sağlıklı bir sonuca gidilebilir. Gerçekliği algılamamızı engelleyen bir şeyler var; duy...