Hayata karşı bir günah borçlu olmak… arafta, her adımı korkarak atmak… Günahın bedeli nereden çıkmalı ki hüzün kasvet yakmasın yüreği. Sabahı bekleyen kör geceler gibi her dakikayı her saniye azapta geçirmek, inanın bana hiç hoş değil. Bir hastanın dibine düştüğü kısır ağrılarla geçen gece gibi. Elbette tarifinde sıkıntı yaşansa da örneklerini hayat bulmak pek de zor değil. Orhan Veli’nin şiiri gibi kelimeler kifayetsiz ama hayat bizim kadar kifayetsiz değil. Kelimeler dökülmese de ağzından çıkartılacak dersleri olan hadiselerle bağrı yanık çorak kelimelere biraz su serpiyor. Hadiselere bizim kadar şairane bakmıyor hayat. Onun bakışında bir kararlılık bir sertlik var. Hükümlerinde taviz yok. Yüreğinde şefkate de yer yok gibi. Bekli de günah borçlu olduğumuz içindir. Alacaklı o iken borçlu olan el açan bizleriz. Malum borçluya inisiyatif kullanılmaz. Biz ne kadar kullansak da, o kullanmaz. Hükmeden o. Sonrasında pişmanlığımızı “Keşke”li cümleler bırakmaz. Bir günahın karşılığı çok hafif olmasa gerek. “Ne günah işledin?” diye sorabilirsiniz. Bende saklı kalması en azından düşünce oklarına kalkan oluyor. Kendimi rezil olmuş hissettiriyor. Sonra bir tanıdık ses telefonun diğer ucunda… Babam… Baba sıcaklığının ne olduğunu insan gurbette anlıyor. Hemen yaramaz çocuklar gibi yaptığım hatayla babama sığınıyorum. Ancak bana yardım edemez. Bana yardım edecek belli… Biliyorum ki babamdan daha şefkatli. Üstelik beni her yerden görüyor. Beni günah işlerken de görüyordu ve bu beni çok utandırıyor. Şimdi yaramaz çocuklar gibi O’na sığınıyorum. Babamdan daha şefkatli…
2009-10-04
Yunus Emre KOÇAK
2009-10-04
Yunus Emre KOÇAK
Yorumlar
Yorum Gönder