Ana içeriğe atla

Her Sabah Sorular


Gidecek yerim var mı? Tutacak elim? Ne yapmalıyım diye soruyorum kendime, her gün. Evet, her sabah… Hafızamı yitirmiş gibi uyanıyorum. Her şey güzel başlıyor aslında. Ama sonra… Hepsi bir bir zihnimde uyanıveriyor. Hatırlıyorum. Ne yapacağımı bilmiyorum sadece. Oysaki bütün sıkıntıları, dertleri, olumsuz şeyleri hatırlıyorum. Bir tek ne yapacağımı hatırlamıyorum. Bilmiyorum da zaten. Her şey apaçık… Eksiklerim, eksiklikler… Çözümün nasıl ve nerde olduğunu bilmiyorum. Gözlerimi kapatıyorum, belki tekrardan uyurum diye. Nafile. Her şeyi hatırlayınca uykum da sıvışıyor, kaçıp kurtuluyor benden. Beni bir başıma bırakıyor. Kahvaltı, giyinme gibi monotonlukları nasıl yaptığımı bile bilmeden yapmış oluyorum her sabah. Caddeye çıkıyorum ve aksimi izliyorum. Sanki durakta bekleyen ben değilim. Her seferinde korkutuyor beni bu duygu. Kendimi izliyorum. Ne yapacağımı sanki ben karar vermiyormuşum gibi. Seyrediyorum öylece. Birkaç dolu otobüsten sonra nihayet bir tanesi önümde duruyor. O kadar çok kişi oluyor ki her seferinde. Ve insanlar… Gözlerinin içine bakıyorum hepsinin. Teker teker. Kimisi daha uykusunda, kimisi kulağında mp3 çalar boş vermiş dünyaya, kimisi de ağlıyor. Evet, ağlıyor. Hınca hınç dolu otobüste birisi ağlıyor. Ve kimse yüzünü dahi çevirip bakmıyor. Oysaki insanın en masum olduğu anlardan biridir ağlamak. Ağlarken riya işin içine pek girmez. Ağlayanı gördüğümde hep çocukluğumu hatırlarım. Ne de olsa vara yoğa ağlayan biriydim. Şimdi bir damla dökmek için nelerimi vermem ki. O yolculuğu, o kızın nemli gözlerini unutmak için çok uğraştım. Ama olmadı. Can haraç bir şekilde olan yolculumuz kısa bitti. Üniversite… Dört duvar içinde eğitim diye güdülen insanların toplandığı yer. Her gelişimde adımlarım geri atmak istiyor. Fikir serbestliğin, özgürlüğün olduğu yer, üniversite! Hangi devlet üniversitesinde var ki bu? Hangi hoca öğrencinin fikrini soruyor ki? Veya hangi öğrenci fikrini çekinmeden söylüyor? Tezat… Tamam, hayat tezatlarla dolu. Anladık. Sahtenin sahtesini yaşamış olmuyor muyuz böyle? Oyun içinde oyun… Her sabah… Her sabah sorularla boğuşuyorum.

2009-11-04

Yunus Emre KOÇAK

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Penzberg Günlüğü

Uzun bir aradan sonra tekrardan merhabalar. Bugün sizlere daha önceden kaleme almadığım bir türde yazı paylaşacağım; gezi notları. Ara tatilde Almanya'nın güneyine kısa bir gezi yaptım. Gezide gördüklerimi, gözlemlerimi sizlerle paylaşmak istiyorum. Umarım zihninizde güzel bir yolculuk olur. "İnsanlara gemi yaptırmanın yolu onlara marangozluk öğretip görev vermek değil, engin denizlerin özlemini aşılamaktır". Saint Exupery Yolculuğum Sivas'tan İstanbul'a uçak seyahtiyle başladı. Yeni yapılan İstanbul Havalimanı inanılmaz derecede büyük ve içerisi alışveriş merkezlerinin bulunduğu kocaman bir çarşı... Her milletten insanla karşılaşıyorsunuz. Değişik bir iklime sahip. İnsan seli deamlı bir yerden bir yere yürüyor. Dinlenme sayılacak bir bekleyişten sonra Münih uçağına geçtik. Bizim uçak D11 kapısındaydı. D harfinde toplam 17 kapı var. Diğer kalan harfleri de çarpıp toplarsanız kasttetiğim havalimanının büyüklüğünü tahayyül edebilirsiniz. Münih uçağından aklımda kal...

Innsbruck Günlüğü 1. Bölüm (Şehir)

Gezi yazısının ikinci kısmından merhabalar. Bu yazıda size Avusturya'nın Innsbruck şehrini anlatmak istiyorum. Inns nehri yanında bulunan şehrin, isminin ikinci kısmı köprü anlamına geliyor. Innsbruck'u beni akrabam sevgili Zekiye BALDIK gezdirdi. Yol boyu şahane sohbeti ve şehirlere ait fantastik bilgileri sayesinde çok güzel bir gezi oldu. Almanya'dan Alp Dağlarını aşınca hemen Avusturya'ya geçmiş oluyorsunuz. Büyüleyici göl manzaraları, dağ manzaraları ve tarihi birçok mekanı görme şansım oldu. Gittiğimizde hava kapalıydı. Normalde bu mevsimde haftalar süren kapalı havaya ben bir gün denk gelmiş oldum. Benim için farklı bir fırsat kapısı oldu; Swarovski müzesi ve Schloss Ambras'ı (Ambras Kalesi) gezme şansım oldu. Ki çocukluk hayalimdir müze gezmek. Beni çok büyüler. Tabi bu iki müzenin dışında şehir merkezini de turladık. Bir binanın çok ilginç bir yanı varmış, gözlerimiz büyülendi, The Golden Roof (Altın Çatı). Binanın bir kısmında bulunan çatı, saf altından ya...

Gerçekten Duygu

Uzunca bir süreden sonra merhabalar. Umarım geçen süre içinde güzel vakit geçirmişsinizdir. Bu yazıda yaşam ve gerçeklik üzerine bir şeyler yazmak istiyorum. Tabi ki olmazsa olmazım duygular üzerinden bahsedeceğim. Son zamanlarda zihnimi işgal düşünce; "yaşam, gerçekliğe ulaşma, gerçekliği yaşama savaşıdır". Duyguların ve mantığın arasında gidip gelirken en fazla eğilimin mantıklı davranma, yaşama üzerine olduğunu görüyorum. Mantıktan kaideler, mantıktan planlar kuruluyor ama dışarıdan bakıldığında da her şey mantıksız görünüyor. Birçok felsefe, psikoloji ve psikiyatri ekolü algı üzerinde dönüp dolanıyor. Felsefe algıladığımız dünyanın gerçek olup olmadığıyla tartışırken, psikoloji bilimi algıları kabul edip yönetilebileceğini açıklamaya çalışıyor. Nöroloji ekolleri de algının nöral ağları üzerinde deneylerle ispat peşinde. Üç görüşü de eleştiriyor değilim. Üçünden de beslenildiğinde gayet sağlıklı bir sonuca gidilebilir. Gerçekliği algılamamızı engelleyen bir şeyler var; duy...