Temeli doldurulmamış ve birini inandırmak için yapılan tartışmalar, suçlayıcı olduğu kadar insanların yanlış fikirlerin tutucu birer savunmacısı olmasını sağlar. Fikirleri savunmak savaşın başladığının habercisidir. Yapılabilecek en faydalı şey doğruya ulaşmak adına fikir paylaşmaktır. Evet, fikirler de paylaşılabilir. "Benim bakış açım böyle ama doğrusu olduğundan emin değilim!" minvalindeki bir yaklaşım söyleyen kişinin de içindeki tez-antitez tartışmasındaki sentezdir. En kaliteli fikir paylaşımları sentez-sentez sayesinde gerçekleşir. Aslında burada farkedilmesi gereken bir nokta insanın kendi içinde de tez-antitez tartışmasını yapabileceğidir. Bu bir olgunluk alametidir. Bu tarz bir içsel paylaşımı yapabilmek için kişinin kendisiyle konuşması gerekir. Kültürümüzde kişinin kendi kendisiyle konuşması delilik alameti sayılabilir. Ancak bu doğruyu yansıtmaz. Bütün bilgelik ritüellerini araştırırsanız bireyin kendini keşfetmesi, kendi iç sesini dinlemesi alıştırmalarının olduğunu görürsünüz. Yoga ve benzeri kişisel gelişim ve arınma felsefelerinde kalp ile aklın uzlaşması gibi hedef bile vardır. Duygu-düşünce çatışmasının yoğunluğu bireyin ruhsal yapısını etkilemektedir maalesef ki. J. Krishnamurti'nin çok sevdiğim bir sözü vardır: "Alışkanlıklarla savaşmak yeni alışkanlıklar doğurur.". Aynı çerçeveden bakarsak savaşı bitirmek için savaşmak da yine yeni bir savaş doğurur. Fikirlerle yarışmak, karşıdakine kabul ettirmeye çalışmak, en doğrucu taraf olmaya çalışmak yeni savaşlar ve tartışmalar doğuracaktır. Oysa ki paylaşmak öyle bir şey değildir. Paylaşmanın içinde kabul etmek de vardır. Güzel bir çizgi filmde: "Asıl bilgelik, her şeyi olduğu gibi kabul etmekle başlar." sözü geçiyordu. Evet, bilgelik her insan için mutlak olması gerekenlerden. Yediğimiz, içtiğimiz ya da giydiğimiz bir şeyi paylaşırken hissettiğimiz hayat sevinci, bizler fikirleri paylaşıp uzlaştığımızda da bizleri saracaktır. Benim gözlemlediğim kadarıyla mahalle kültürü dediğimiz şey paylaşmayla ortaya çıkıyor ve kültürü canlı tutuyor. Fikirlerimizi paylaşıp uzlaşacağımız günlerin özlemiyle, umutla kalın...
Uzun bir aradan sonra tekrardan merhabalar. Bugün sizlere daha önceden kaleme almadığım bir türde yazı paylaşacağım; gezi notları. Ara tatilde Almanya'nın güneyine kısa bir gezi yaptım. Gezide gördüklerimi, gözlemlerimi sizlerle paylaşmak istiyorum. Umarım zihninizde güzel bir yolculuk olur. "İnsanlara gemi yaptırmanın yolu onlara marangozluk öğretip görev vermek değil, engin denizlerin özlemini aşılamaktır". Saint Exupery Yolculuğum Sivas'tan İstanbul'a uçak seyahtiyle başladı. Yeni yapılan İstanbul Havalimanı inanılmaz derecede büyük ve içerisi alışveriş merkezlerinin bulunduğu kocaman bir çarşı... Her milletten insanla karşılaşıyorsunuz. Değişik bir iklime sahip. İnsan seli deamlı bir yerden bir yere yürüyor. Dinlenme sayılacak bir bekleyişten sonra Münih uçağına geçtik. Bizim uçak D11 kapısındaydı. D harfinde toplam 17 kapı var. Diğer kalan harfleri de çarpıp toplarsanız kasttetiğim havalimanının büyüklüğünü tahayyül edebilirsiniz. Münih uçağından aklımda kal...
Yorumlar
Yorum Gönder