Merhabalar, kafa kurcalayan, bakış açısı değiştiren ve derinleştikçe konunun kıyısında kalmışlık hissi veren bir konu ile karşınızdayım. ÂN.
Zamanı üç boyutlu sayma kolaylığında yaşarken bu ân ve ânlar boyutu bütün kriterleri masanın üstünden sıyırıp atıyor. Geçmiş, şimdi ve gelecek klasörlerimiz sanki ân klasörünün içinde alt klasörler. Herkesin ânda yaşamadığını söyleyerek konuya derinlemesine giriş yapmak istiyorum.
Başkalarının başka kurduğu ilişkilerle yoğruluyoruz. Karşımızdakinin hangi ânda yaşadığını bilmeden aynı zamanı paylaşıyormuşuz gibi geliyor ama tabi ki öyle değil. Bu hayatı yaşarken karşımıza çıkan üzücü olaylar karşısında etkisiz olabileceğimiz yaşlar var. Genel olarak 0-7 yaş arasında bir senaryoyu izler gibi yaşıyoruz. Anlamakta zorluk çekeceğimiz şeyleri zihnimiz bastırıp bilinçaltına yollayabilir. Kaldıramayacağımız, o ân yaşayamacağımız, sisteme ağır gelen duyguları da aynı şekilde zihin bilinçaltına süpürür. Biz onlarla yaşarken onlar bizim doğal parçamızmış gibi yaşamayı öğreniriz. Sanki normal! olan bu ve böyle yaşamak doğru şekilde yaşamaktır. Gün gelip de normallerimize tekabül eden rollerle karşılaşmaya başladıkça rol repertuarıyla sorunlar yaşamaya başlarız. Anneyle babayla yaşadığımız olumsuz yaşantılar (fiziksel şiddetin normal sayılması) kendi anne babalık rolümüzde karşımıza çıkar ve çocuğumuza karşı sabrın ve tahammülün hep sınandığını görür, anne ve babamıza benzememek için elimizden geleni yaparız. Çocukla kurduğumuz bağ içerisinde biz o ânı yaşamak yerine kendi çocukluğumuzda takılıp kaldığımız ânı yaşarız. Birçok ebeveynin anne babama benzemek istemiyordum ama onlara benzedim, kendi çocuğumla başka türlü bir ilişki kuramıyorum deyişi bu sebeptendir. En kolaycı cümlelerden birisi de; "Biz anne babamızdan böyle gördük, bu çocuğu da öyle yetiştiriyoruz" cümlesidir. Burada benim duyduğum şey; çocukluk dönemim iyi geçmedi, çatışan duygularım var ve yeniyi tesis edemiyorum'dur. Ben anne baba olarak başka bir ânda yaşarken benim çocuğum kendi ânında yaşıyor olabilir. İlişkilere şöyle dışarıdan bakma fırsatı olsa kim bilir kimler hangi zamanda yaşarken karşısındakiler kim bilir hangi zamanda yaşıyor. Bütün zaman kavramını biraz lastik gibi uzatan bir düşünce oldu bu. Böyle bir şeyden haberdar olup birilerinin hikayesini eleştirme kabalığını anlayamıyorum. Eğer yola çıkan birisi varsa o desteklenmeli, hatta korunmalıdır. Kendisi olabilmek için savaş veren birisi benim gözümde takdire şayandır.
Zaman birçok ândan ibaret. Ama hangi ânda takılıp kaldık bilemiyoruz. Çocukluğumuzda seyrettiğimiz senaryanun iyiliklerini alıp kötülüklerini üzerimizden atmaya çalışıyoruz.
Hoşçakalın.
Uzun bir aradan sonra tekrardan merhabalar. Bugün sizlere daha önceden kaleme almadığım bir türde yazı paylaşacağım; gezi notları. Ara tatilde Almanya'nın güneyine kısa bir gezi yaptım. Gezide gördüklerimi, gözlemlerimi sizlerle paylaşmak istiyorum. Umarım zihninizde güzel bir yolculuk olur. "İnsanlara gemi yaptırmanın yolu onlara marangozluk öğretip görev vermek değil, engin denizlerin özlemini aşılamaktır". Saint Exupery Yolculuğum Sivas'tan İstanbul'a uçak seyahtiyle başladı. Yeni yapılan İstanbul Havalimanı inanılmaz derecede büyük ve içerisi alışveriş merkezlerinin bulunduğu kocaman bir çarşı... Her milletten insanla karşılaşıyorsunuz. Değişik bir iklime sahip. İnsan seli deamlı bir yerden bir yere yürüyor. Dinlenme sayılacak bir bekleyişten sonra Münih uçağına geçtik. Bizim uçak D11 kapısındaydı. D harfinde toplam 17 kapı var. Diğer kalan harfleri de çarpıp toplarsanız kasttetiğim havalimanının büyüklüğünü tahayyül edebilirsiniz. Münih uçağından aklımda kal...
Yorumlar
Yorum Gönder