Ana içeriğe atla

Her Seçim "Kendini" Duyurur

Sıcak bir Ağustos gününden sizlere merhabalar. Bugün seçimlerimiz hakkında bir iki şey yazmak istiyorum. Seçimlerimiz önemli mi, mantıklı mı duygusal mı temelli, kendilik değeri için ne gibi bir etkisi var bir onlara bakalım diyorum.
Seçimler denince hemen aklımıza demokrasinin gereği olan genel seçimler gelebilir ancak ben bu yazıda her gün içinde bulunduğumuz ve bizi derinden etkileyen seçimlerimizden bahsedeceğim. Ben küçük ölçekli bir şehirde yaşıyorum ve bu herkesin birbirini tanır oluşunun bazı dezavantajları var. Mesela, “özel alan” kavramının mütecaviz davranışlarla kısıtlanması. Herkesin birbirinin özelini biliyor oluşu, farklılığı tehdit olarak algılaması neden sonuç ilişkinin ortaya çıkardığı bir durum. Bir gencin üniversite tercihine bakıldığında kendisinin dışında herkesin fikrinin alındığı görülebilir. Bu önemli seçim, öğrenciye bırakılmayacak kadar değerlidir. Oysa ki bu gerçeği yaşayacak, hikayesinin önemli bir kısmına ekleyecek olan kişi öğrencinin kendisidir. Kendisinin vermediği kararı bir zaman sonra reddediyor olsa, toplumun ilk söyleyeceği şey “sıkıya-zora gelemiyor” oluşudur. Böylesi bir toplumda ruh sağlığının ayakta kalması tam bir hayatta kalma macerasıdır. Tecrübenin çok fazla kutsanması, birilerinin büyük diğerlerinin küçük olarak görünmesi, üstenci bakışların itaati kutsaması bireyi zehirleyebilecek bir durum. Bireyin “kendi” gibi varolma çabasını baltalamaktan başka bir şey değildir. Hayati kararların tavsiye istendiğinde alınabileceği gerçeği ile her kararın “büyükler” tarafından alınması arasında çok fark vardır. Biri ile kendiniz olabilirken, biri ile de kendinize yabancılaşıp karşılaştığınız şeyden memnun olamayabilirsiniz. Kısacası bana göre biri sağlıklı olmanın kriteri, diğeri sağlıksız olmanın kriteridir. Tecrübe ayaklanmacılarının başkalarının kararlarına bu kadar müdahaleci olmalarının altında takdir edilmeme duyguları yatabilir. Kendi başardıkları takdir edilmeyenler tecrübelerini kutsallaştırarak dolaylı yoldan takdir toplamaya çalışıyor olabilirler. Hazır duygulara gelmişken seçinlerimizi mantığımızın mı duygularımızın mı yönettiğine bakalım. Beni tanıyanların ilk duyacağı seçenek tabi ki duygulardır. Mantığımızın duygularımızı yönettiği ile ilgili bir anlaşımız var ancak gerçek bana göre bunun tam tersidir; duygular mantığımızı yönetir. Bana göre yaptığımız her seçimin arkasında duygularımız var. Belki yarım kalmış, belki görünmek isteyen, belki doyurulmamış duygular. Üniversite tercihinde de böyle midir derseniz cevabım tabi ki öyledir. Aile baskını çok fazla görmüş bireylerin aileden uzaklaşma, daha fazla özgürlük alanı için seçim yaptığını görebilirsiniz. Birinin seçimlerine bakarak neye ihtiyacı olduğunu, neyi arzuladığını ve kişilik yapısının nasıl olduğunu çok kolay analiz edebilirsiniz. Ben ukalalık yaparak aslında sosyometri bilimini az çok anlatmış oldum. Bizi var eden şey, seçimlerimizdir. Kendiniz gibi yaşayabildiğiniz, kendiniz olabildiğiniz bir hayat yaşamanız dileğiyle hoşçakalın.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Penzberg Günlüğü

Uzun bir aradan sonra tekrardan merhabalar. Bugün sizlere daha önceden kaleme almadığım bir türde yazı paylaşacağım; gezi notları. Ara tatilde Almanya'nın güneyine kısa bir gezi yaptım. Gezide gördüklerimi, gözlemlerimi sizlerle paylaşmak istiyorum. Umarım zihninizde güzel bir yolculuk olur. "İnsanlara gemi yaptırmanın yolu onlara marangozluk öğretip görev vermek değil, engin denizlerin özlemini aşılamaktır". Saint Exupery Yolculuğum Sivas'tan İstanbul'a uçak seyahtiyle başladı. Yeni yapılan İstanbul Havalimanı inanılmaz derecede büyük ve içerisi alışveriş merkezlerinin bulunduğu kocaman bir çarşı... Her milletten insanla karşılaşıyorsunuz. Değişik bir iklime sahip. İnsan seli deamlı bir yerden bir yere yürüyor. Dinlenme sayılacak bir bekleyişten sonra Münih uçağına geçtik. Bizim uçak D11 kapısındaydı. D harfinde toplam 17 kapı var. Diğer kalan harfleri de çarpıp toplarsanız kasttetiğim havalimanının büyüklüğünü tahayyül edebilirsiniz. Münih uçağından aklımda kal...

Innsbruck Günlüğü 1. Bölüm (Şehir)

Gezi yazısının ikinci kısmından merhabalar. Bu yazıda size Avusturya'nın Innsbruck şehrini anlatmak istiyorum. Inns nehri yanında bulunan şehrin, isminin ikinci kısmı köprü anlamına geliyor. Innsbruck'u beni akrabam sevgili Zekiye BALDIK gezdirdi. Yol boyu şahane sohbeti ve şehirlere ait fantastik bilgileri sayesinde çok güzel bir gezi oldu. Almanya'dan Alp Dağlarını aşınca hemen Avusturya'ya geçmiş oluyorsunuz. Büyüleyici göl manzaraları, dağ manzaraları ve tarihi birçok mekanı görme şansım oldu. Gittiğimizde hava kapalıydı. Normalde bu mevsimde haftalar süren kapalı havaya ben bir gün denk gelmiş oldum. Benim için farklı bir fırsat kapısı oldu; Swarovski müzesi ve Schloss Ambras'ı (Ambras Kalesi) gezme şansım oldu. Ki çocukluk hayalimdir müze gezmek. Beni çok büyüler. Tabi bu iki müzenin dışında şehir merkezini de turladık. Bir binanın çok ilginç bir yanı varmış, gözlerimiz büyülendi, The Golden Roof (Altın Çatı). Binanın bir kısmında bulunan çatı, saf altından ya...

Gerçekten Duygu

Uzunca bir süreden sonra merhabalar. Umarım geçen süre içinde güzel vakit geçirmişsinizdir. Bu yazıda yaşam ve gerçeklik üzerine bir şeyler yazmak istiyorum. Tabi ki olmazsa olmazım duygular üzerinden bahsedeceğim. Son zamanlarda zihnimi işgal düşünce; "yaşam, gerçekliğe ulaşma, gerçekliği yaşama savaşıdır". Duyguların ve mantığın arasında gidip gelirken en fazla eğilimin mantıklı davranma, yaşama üzerine olduğunu görüyorum. Mantıktan kaideler, mantıktan planlar kuruluyor ama dışarıdan bakıldığında da her şey mantıksız görünüyor. Birçok felsefe, psikoloji ve psikiyatri ekolü algı üzerinde dönüp dolanıyor. Felsefe algıladığımız dünyanın gerçek olup olmadığıyla tartışırken, psikoloji bilimi algıları kabul edip yönetilebileceğini açıklamaya çalışıyor. Nöroloji ekolleri de algının nöral ağları üzerinde deneylerle ispat peşinde. Üç görüşü de eleştiriyor değilim. Üçünden de beslenildiğinde gayet sağlıklı bir sonuca gidilebilir. Gerçekliği algılamamızı engelleyen bir şeyler var; duy...