Ana içeriğe atla

Bilmek-le Görün-mek

Güzel bir yaz akşamından herkese merhabalar. Umarım afiyettesinizdir. Efendim bendeniz de iyiyim. Birkaç kilo fazlamla derin sağlık endişeleri taşıyabiliyorum. Bu sayede daha hızlı yürüyorum korkudan. Bugün sizlere bilmeyi önemseyen kişiler hakkında bir yazı yazmak istiyorum. Yaşadığım şehir itibariyle yaptığım gözlemlere göre 45-50 yaş üzeri insanlarda genel bir "görünme" çabasının olduğunu görüyorum. Benim ortaya attığım bu cümle, gözlemlediklerimle sınırlı ve ulaşmak istediğim şey; her şeyi bilme ya da konuşma çabasının arkasında görünme çabası olabilir, peki görünme çabasının arkasında ne var? Olabilirlerle devam edip konunun etrafında dolanacağız, ki nasıl bir manzaranın etrafın yaşıyor muşuz görelim.
Belirlediğim yaş kriterinin bir nedeni, bu yaş aralığında olan kişilerin kardeş sayısı çoktur. Dünya savaşından sonra azalan nüfusla birlikte ortaya çıkan insan gücü eksikliği baby boomer dediğimiz nesli ortaya çıkardı. Bu nesille birlikte dünya nüfusuna 1 milyar insan eklendi. Baby boomer'dan sonra ortaya çıkan kuşak olan X kuşağı da çok kardeşli dünyaya gelen bir kuşak. Tanıdığım ailelere bakınca 5-6 çocuk için az çocuk yapmış! denilebiliyordu. Evet şimdi aslında bu nesilden bahsetmiş olacağız. Gözlemlediğim bu nesil insanlarında "bilmek" çok önemli bir statü kriteridir. Bilginin ulaşımının zor olduğu yıllarda "bilmek, okumak" çok önemli kavramlar. Üstünlük kurabilmek için bulunduğunuz toplumdan bir şeyleri fazladan biliyor olmanız gerekir. Bana kalırsa bu yaşam tarzı köylerde hala devam etmektedir. Yalnız burada bir nüansı da ekleyeyim kelime oyunlarını da yapıyor olmak önemlidir. Bu dönemde özellikle orta anadolu kesiminde köydeki halkın ilk okuyanları kentlere gönderildi. Artan nüfusu, tarım doyuramayınca "okumak" elzem ve kendini kurtarmanın! bir yöntemi oldu. Bu kadar kardeşin içinde anne babadan yeterli sevgiyi alamamak elbette ki rekabeti doğurdu. Görünme çabasının bilinçaltı yansıması bu olabilir. Köyün içinden okuyan biri olmak, bürokrasi içinde yer edinmek elbette ki statü belirtisidir. Kibar Feyzo filminin başlangıcında İlyas Salman askerde onbaşı olduğunu ve köyün itibarını yükseltmek için terfi aldığını ifade eder. Dönemin fotoğrafını çok güzel çeken bir sahnedir. Köyler arasındaki bu yarış, şehirde yaşamaya başlamış bu köy çocuklarını yine de etkilemeye devam etmiştir. Anlam hep "başkalarına" göre şekillenmiştir. Haliyle statüsünü edinememiş kişiler kendilerini aşağılık kompleksine şöyle yavaştan bırakmışlardır. O yüzden ben köye gittiğimde "hoca hoşgeldin"le başlayan karşılamalar, "hoca ne bilir ki!"lerle devam eder. Algının, bozuk bir anlam yarışında takılı kalması bütün ilişkileri etkiler. İşte bilmek yarışı burada başlayıp yarışma unsuru olarak karşımıza çıkar. Gerçekten bilmek önemli değil ancak karşıdakinden fazlaca bilmek önemlidir. Bu neslin yetiştirdiği Y neslinde ise, anne babanın onayını almaya çalışmak çok önemli sayılır bana göre. Daha önceden yetişilememiş hedefler için bu yetiştirilen çocuklar çalıştırılmış ve hayatlarını kurtarma! pahasına kendi! hayatlarından olmuşlardır. Kimsenin suçu yok. Herkes bildiği gibi yaşadı, bilmediğinden korktu. Hoşçakalın.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Penzberg Günlüğü

Uzun bir aradan sonra tekrardan merhabalar. Bugün sizlere daha önceden kaleme almadığım bir türde yazı paylaşacağım; gezi notları. Ara tatilde Almanya'nın güneyine kısa bir gezi yaptım. Gezide gördüklerimi, gözlemlerimi sizlerle paylaşmak istiyorum. Umarım zihninizde güzel bir yolculuk olur. "İnsanlara gemi yaptırmanın yolu onlara marangozluk öğretip görev vermek değil, engin denizlerin özlemini aşılamaktır". Saint Exupery Yolculuğum Sivas'tan İstanbul'a uçak seyahtiyle başladı. Yeni yapılan İstanbul Havalimanı inanılmaz derecede büyük ve içerisi alışveriş merkezlerinin bulunduğu kocaman bir çarşı... Her milletten insanla karşılaşıyorsunuz. Değişik bir iklime sahip. İnsan seli deamlı bir yerden bir yere yürüyor. Dinlenme sayılacak bir bekleyişten sonra Münih uçağına geçtik. Bizim uçak D11 kapısındaydı. D harfinde toplam 17 kapı var. Diğer kalan harfleri de çarpıp toplarsanız kasttetiğim havalimanının büyüklüğünü tahayyül edebilirsiniz. Münih uçağından aklımda kal...

Innsbruck Günlüğü 1. Bölüm (Şehir)

Gezi yazısının ikinci kısmından merhabalar. Bu yazıda size Avusturya'nın Innsbruck şehrini anlatmak istiyorum. Inns nehri yanında bulunan şehrin, isminin ikinci kısmı köprü anlamına geliyor. Innsbruck'u beni akrabam sevgili Zekiye BALDIK gezdirdi. Yol boyu şahane sohbeti ve şehirlere ait fantastik bilgileri sayesinde çok güzel bir gezi oldu. Almanya'dan Alp Dağlarını aşınca hemen Avusturya'ya geçmiş oluyorsunuz. Büyüleyici göl manzaraları, dağ manzaraları ve tarihi birçok mekanı görme şansım oldu. Gittiğimizde hava kapalıydı. Normalde bu mevsimde haftalar süren kapalı havaya ben bir gün denk gelmiş oldum. Benim için farklı bir fırsat kapısı oldu; Swarovski müzesi ve Schloss Ambras'ı (Ambras Kalesi) gezme şansım oldu. Ki çocukluk hayalimdir müze gezmek. Beni çok büyüler. Tabi bu iki müzenin dışında şehir merkezini de turladık. Bir binanın çok ilginç bir yanı varmış, gözlerimiz büyülendi, The Golden Roof (Altın Çatı). Binanın bir kısmında bulunan çatı, saf altından ya...

Gerçekten Duygu

Uzunca bir süreden sonra merhabalar. Umarım geçen süre içinde güzel vakit geçirmişsinizdir. Bu yazıda yaşam ve gerçeklik üzerine bir şeyler yazmak istiyorum. Tabi ki olmazsa olmazım duygular üzerinden bahsedeceğim. Son zamanlarda zihnimi işgal düşünce; "yaşam, gerçekliğe ulaşma, gerçekliği yaşama savaşıdır". Duyguların ve mantığın arasında gidip gelirken en fazla eğilimin mantıklı davranma, yaşama üzerine olduğunu görüyorum. Mantıktan kaideler, mantıktan planlar kuruluyor ama dışarıdan bakıldığında da her şey mantıksız görünüyor. Birçok felsefe, psikoloji ve psikiyatri ekolü algı üzerinde dönüp dolanıyor. Felsefe algıladığımız dünyanın gerçek olup olmadığıyla tartışırken, psikoloji bilimi algıları kabul edip yönetilebileceğini açıklamaya çalışıyor. Nöroloji ekolleri de algının nöral ağları üzerinde deneylerle ispat peşinde. Üç görüşü de eleştiriyor değilim. Üçünden de beslenildiğinde gayet sağlıklı bir sonuca gidilebilir. Gerçekliği algılamamızı engelleyen bir şeyler var; duy...