Merhabalar, spontane gelen bir yazı ile karşınızdayım. Son yazıda aşk üzerine yazınca insan bir romantikleşiyor. Duygular eskiye kaçıp deniz gibi kabarıp dalga dalga gelip gidiyor. Zihnimde bir araya gelen kelimelerle, bir aşk güzellemesi yazmak istedim.
Belki'ler en çok akşam vakti düşer denize. Kimisi yakamoz kadar büyüleyici manzara gibi karşımıza çıkar, kimisi de denizin karanlığında dibe çöker. Ancak herkes bilir ki o "belki" oradadır. Aşkın katlarından mıdır nedir bir belki, ümit kapısı olur. Ümit etmek, aşığın yemeği. Bir "ben vardı gizlide, şimdi karşıda var mı diye ümit eder insan. Kabul görmek, sevilip sayılmak ister. O yüzden kimi aşığın eli ayağı bacakları titrer, kimisinin de kelimleri, cümleleri... Bir cennet ışığıdır o, sevilip sayılmak. O ışık hüzmesinin ötesinde gözler bir dem yanar sonra sonra alışır aydınlığa. Tek rengi olan alışkanlık tekerrüre girer ancak aşk bin bir renktir oysa. Her ânın başbaşka ve sonsuz gelmesi bundandır belki de. En çok da bu ânlar akşam vakti düşer zihne. Ayın pürüzlü gümüş rengi beklenir. Ta antik çağlardan beri ayın rengine hep bir anlam verilmiştir. Tanrıçalar atfedilmiş, bereket sebebi görülmüştür. Gönlü dalgın olanların baygın seyridir, ay. Kelimesi, cümlesi içinde birikene sohbet arkadaşıdır. Bir gün sohbetin ortasında soruverdim; Işığını güneşten alan kendi ışığı mı bilir?. Döndüm denize sordum, öylece baktım. İsmet Özel geldi aklıma; Başkalarının aşkıyla başlıyor hayatımız/bakıp başkasının başkayla kurduğu bağlantıya/aşka dair diyoruz ilk anı bu olmalı... Sebeb-i Telif. Aşkın içindeki yansımalar ne taşır? Ben "belki"den uzak durmaya yakınlaşıyorum. Suya yansıyan akisin şaşkınlığı da bundan sebep sanırım. En çok da kendimi bulmaya yakınlıştırıyor aşk. Neye eksiksem, neyden eksiksem onu aramayı, onu arzulamayı aşka yanaştırmışım. Kendimde olmayanla, kendinde olmayana meyşl vermişim. İnsan, ne isterse korkar oluyor. Bilenler bilir, bunların hepsi can yakar, acı verir. Bir sevende dinlenmeye çalışanları bilirim, acıdan kaçmak için. Hüzün saramalı uzar gider. Gider bir suya düşer. Ayın görüntüsü dalgalanır. Şimdi hüznün bitmesi için belkilerin bitmesi de gerekir. Ah, ne telaşlar var.
ânlayan anlar.
Uzun bir aradan sonra tekrardan merhabalar. Bugün sizlere daha önceden kaleme almadığım bir türde yazı paylaşacağım; gezi notları. Ara tatilde Almanya'nın güneyine kısa bir gezi yaptım. Gezide gördüklerimi, gözlemlerimi sizlerle paylaşmak istiyorum. Umarım zihninizde güzel bir yolculuk olur. "İnsanlara gemi yaptırmanın yolu onlara marangozluk öğretip görev vermek değil, engin denizlerin özlemini aşılamaktır". Saint Exupery Yolculuğum Sivas'tan İstanbul'a uçak seyahtiyle başladı. Yeni yapılan İstanbul Havalimanı inanılmaz derecede büyük ve içerisi alışveriş merkezlerinin bulunduğu kocaman bir çarşı... Her milletten insanla karşılaşıyorsunuz. Değişik bir iklime sahip. İnsan seli deamlı bir yerden bir yere yürüyor. Dinlenme sayılacak bir bekleyişten sonra Münih uçağına geçtik. Bizim uçak D11 kapısındaydı. D harfinde toplam 17 kapı var. Diğer kalan harfleri de çarpıp toplarsanız kasttetiğim havalimanının büyüklüğünü tahayyül edebilirsiniz. Münih uçağından aklımda kal...
Yorumlar
Yorum Gönder