
Uçuyorum göğe doğru... Bir yalnızlık yakalıyor beni. Yalınlığın en yalınlığı... Üşüyorum. Sonra kollarımı açıyorum, kucaklar gibi yokluğu... Sonrası sonsuzluk diyorum. "İşte sonunda" diyorum çelişkiyle. Bir güç itekliyor beni, gerisin geri dönüyorum aniden. Varlığa... Varlıkla yokluk arasında, arafta boşlukta, zamansız, mekansız... Hiçbir yere ait olmamanın verdiği hüzünle çöküyorum. Yaşlanıyor ellerim. Derim eskisi kadar pürüzsüz değil. Merdivenler daha acımasız artık inadıma. Hayat yaşlı akıyor ben yaşlanıyorum. Ben yaşlanıyorum hayat yaşlı akıyor. "Şimdilik" diyorum, kabülüm. Zaten geleceği düşünemiyorum. Alırım elime tesbihimi, sayarım günleri. Her saniyeyle daha yakınlaşırım, ne olduğunu bilmediğim ama görmek istediğim şeye. Bazıları "son" der ama son yoktur hiçbir zaman. Sadece yol vardır nereye gittiği belli olmayan. Ucu bucaksız bir düzlüktedir. Her adımda yaklaşırsın bir şeye ama "son" yok. Yolculuktur karanlıkta yapılan her adımın nereye atıldığının bilinmediği. Yol vardır götürür seni bir yerlere. Yanından senin gibi yol üzerinde olanlar geçer ama sesini duyuramazsın. Zira ne kadar varım deseler de, onlar da senin gibi arafta yaşarlar. Bunlara rağmen bilirim nerde olduğumu. Ben arafta doğdum arafta yaşarım. Bedenin toprak olması yetmez. Dedim ya; "son" denen bir şey yok! Hoş vakit üzere...
Yorumlar
Yorum Gönder