Ana içeriğe atla

Kavgam Denizle


Denize döndüm, "sen sadece sudan ibaretsin dedim. Üstüme yürüdü durmaksızın. "Rüzgardan yüz buluyorsun yoksa bir hiçsin" dedim. Bu defa iyiden iyiye dayılandı. Yutmak istiyordu beni. Belli ki öldürmekti niyeti. Bendeki cesarete ne demeli. Koskaca denize kafa tutuyorum. Hayır, alkol falan almadım. Esrar falan da çekmedim. Sadece boşluk var içimde. Dolduramadığım, günden güne derinleşen boşluk. Boşluğun ne olduğunu sormayın, ben de bilmiyorum çünkü. Benden giden ne onu da bilmiyorum ki yerine yenisini koyayım. Uyku da uyutmuyor bu meret. Bütün gece yatakta dön dur... Keşke bu kadar uykusuzlukla kolkola olan yorgunluğa rağmen cesaretimin nerden geldiğini bilsem. Belki son kırıntıdır o da... İlk başlarda dalgacı denizin yanı başında yürüyordum. Başım öne eğik. Bilmediğim bir dert daha yakalamıştı belli ki. Ağır ağır attığım her adımda deniz, yavaştan coşmaya başladığını önüme iteklediği her dalgada hissettirmeye başlaşmıştı. Sivas'ın kara kışlarına dayanabilmiş botum olmasa ayağıma değen suları farkedebilecektim. Botlarım sağolsun su geçirmez. Yavaştan pantolonuma kadar çıkmaya başlayınca su, işte o zaman farkettim. Deniz üstüme yürüyordu. Sus pus kalamazdım. İçimdeki elimi kolumu bağlayan tembellik ne kadar uğraşsa da, ne olduğunu bilmediğim derdin hıncını denizden alacaktım. Bir kavgadır koptu işte... Artık ikimiz de birbirine küsmüş iki küçük haylaz çocuğuz. Ne ben onun yanına gidebiliyorum, ne de o benim yanıma gelebiliyor. Kabahat kimde bilmem.

Hoş vakit üzere...


24.10.2010


Yunus Emre KOÇAK

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Penzberg Günlüğü

Uzun bir aradan sonra tekrardan merhabalar. Bugün sizlere daha önceden kaleme almadığım bir türde yazı paylaşacağım; gezi notları. Ara tatilde Almanya'nın güneyine kısa bir gezi yaptım. Gezide gördüklerimi, gözlemlerimi sizlerle paylaşmak istiyorum. Umarım zihninizde güzel bir yolculuk olur. "İnsanlara gemi yaptırmanın yolu onlara marangozluk öğretip görev vermek değil, engin denizlerin özlemini aşılamaktır". Saint Exupery Yolculuğum Sivas'tan İstanbul'a uçak seyahtiyle başladı. Yeni yapılan İstanbul Havalimanı inanılmaz derecede büyük ve içerisi alışveriş merkezlerinin bulunduğu kocaman bir çarşı... Her milletten insanla karşılaşıyorsunuz. Değişik bir iklime sahip. İnsan seli deamlı bir yerden bir yere yürüyor. Dinlenme sayılacak bir bekleyişten sonra Münih uçağına geçtik. Bizim uçak D11 kapısındaydı. D harfinde toplam 17 kapı var. Diğer kalan harfleri de çarpıp toplarsanız kasttetiğim havalimanının büyüklüğünü tahayyül edebilirsiniz. Münih uçağından aklımda kal...

Innsbruck Günlüğü 1. Bölüm (Şehir)

Gezi yazısının ikinci kısmından merhabalar. Bu yazıda size Avusturya'nın Innsbruck şehrini anlatmak istiyorum. Inns nehri yanında bulunan şehrin, isminin ikinci kısmı köprü anlamına geliyor. Innsbruck'u beni akrabam sevgili Zekiye BALDIK gezdirdi. Yol boyu şahane sohbeti ve şehirlere ait fantastik bilgileri sayesinde çok güzel bir gezi oldu. Almanya'dan Alp Dağlarını aşınca hemen Avusturya'ya geçmiş oluyorsunuz. Büyüleyici göl manzaraları, dağ manzaraları ve tarihi birçok mekanı görme şansım oldu. Gittiğimizde hava kapalıydı. Normalde bu mevsimde haftalar süren kapalı havaya ben bir gün denk gelmiş oldum. Benim için farklı bir fırsat kapısı oldu; Swarovski müzesi ve Schloss Ambras'ı (Ambras Kalesi) gezme şansım oldu. Ki çocukluk hayalimdir müze gezmek. Beni çok büyüler. Tabi bu iki müzenin dışında şehir merkezini de turladık. Bir binanın çok ilginç bir yanı varmış, gözlerimiz büyülendi, The Golden Roof (Altın Çatı). Binanın bir kısmında bulunan çatı, saf altından ya...

Gerçekten Duygu

Uzunca bir süreden sonra merhabalar. Umarım geçen süre içinde güzel vakit geçirmişsinizdir. Bu yazıda yaşam ve gerçeklik üzerine bir şeyler yazmak istiyorum. Tabi ki olmazsa olmazım duygular üzerinden bahsedeceğim. Son zamanlarda zihnimi işgal düşünce; "yaşam, gerçekliğe ulaşma, gerçekliği yaşama savaşıdır". Duyguların ve mantığın arasında gidip gelirken en fazla eğilimin mantıklı davranma, yaşama üzerine olduğunu görüyorum. Mantıktan kaideler, mantıktan planlar kuruluyor ama dışarıdan bakıldığında da her şey mantıksız görünüyor. Birçok felsefe, psikoloji ve psikiyatri ekolü algı üzerinde dönüp dolanıyor. Felsefe algıladığımız dünyanın gerçek olup olmadığıyla tartışırken, psikoloji bilimi algıları kabul edip yönetilebileceğini açıklamaya çalışıyor. Nöroloji ekolleri de algının nöral ağları üzerinde deneylerle ispat peşinde. Üç görüşü de eleştiriyor değilim. Üçünden de beslenildiğinde gayet sağlıklı bir sonuca gidilebilir. Gerçekliği algılamamızı engelleyen bir şeyler var; duy...