Ana içeriğe atla

Korkunun Anlamladırılması

Herkese merhabalar. Umarım kendiniz gibi hisstetiğiniz bir gün yaşıyorsunuzdur. Umarım bir şeylere yetişme telaşı, hayıflanmalar, sitemkarların sözünü duymamak adına yapılan zoraki işlerden uzaksınızdır. Taşımak istediklerimizle, taşımak zorunda olduklarımız arasında ruh sağlığımızın dalgalandığı şu günlerde size ümit verecek bir yazı yazmak istiyorum.
Bir önceki yazıda kaybetme korkusu ile kaybetme acısı arasında oluşabilecek anlam farkına bakmaya çalıştım. Beynin; ruh sağlığı, beden sağlığı sistemini ayakta tutmak için bazen bazı duyguları yaşamadığı, birinin diğerini saklayabildiğinden bahsetmiştim. Duygu üzerine yoğunlaşıldığında aslında sadece önde yer alan, görünür olan duyguların arkasında da yöneten, saklanan duygular olabildiğini anlatmaya çalışmıştım. Bu yazı da ise, korkularla yüzleşme konusuna biraz daha eğilmek istiyorum. Şu unutulmamalıdır ki bir reçeteden ziyade konunun etrafında biraz gezineceğiz. Korkularla yüzleşmek için öncelikli olan korkulan şeyin tam olarak ne olduğu sorusunun cevabıdır. Görünürde olan korku nesnesi, olgusu, durumu veya kişisi belki de bireyin ruh sağlığı açısından bir tetikleyici, bir metafor olabilir. Ben genellikle korku duygusu geldiğinde bedenimde en çok nereyi hissediyorsam oraya yoğunlaşmaya çalışırım. Bedenin hangi bölgesinin korkuyu hissetiği ve tepki verdiği önemlidir. Mideden tepki geliyorsa bireyin egosuna karşı bir savaş açılmış olabilir. Bireyin egosunun korkulan duruma karşı kendini zayıf hissettiği düşünülebilir. Korku duyduğunuzda bacaklarınızda yoğun bir güç kaybı varsa, adım atmakta, tepki vermekte, yeniyle karşılaşmakta kendinizi zayıf hissediyor olabilirsiniz. Korkuyu ellerinizde hissediyorsanız yardım istemekte zorlanıyor, yalnız olduğunuzu düşünüyor olabilirsiniz. Beliniz ağrıyorsa güç alacağınız yakınlarınız o an uzakta olabilirler. Dikkat ettiyseniz verdiğim örnekler hep bir olasılık belirten kelimeyle bitiyor. Bunun sebebi psikolojide kesin bir kanının olamayışıdır. Korkuyu nasıl hissedildiği ve bunun nedeni olarak ne çıkacağı aslında tamamen kişiden kişiye değişen bir durumdur. Sizin korkunuzun sebebinin ne olduğunu öğrenmek istiyorsanız korkuyu hissettiğiniz beden bölgenize yoğunlaşıp ona sorabilirsiniz. Çok akıl dışı bir soru bu. Zaten buradaki amaç akıl-dışı devam eden sürece yoğunlaşmaktır. Bedeninizle irtibata sağlıklı geçebilmek için bir profesyonelle de bu süreci derinleştirebilirsiniz. Korkunun sebebini öğrenmek, bu duygu hakkında geri planda çalışan diğer duygulara bakmak görünmeyenin sizi yönetmesini engelleyecektir. Cesaret için neye ihtiyacınız olduğunu kendinizle karşılıklı yapacağınız bir diyalogla halledebilirsiniz. Ruhunuzun ilk ihtiyacı eylemdir, bunu unutmamalısınız. Şunun altını çok net çizmek gerekir ki; size ilk bakımı veren bakıcı, anneniz, babanız vb. her kimse, onunla gerekli ve yeterli güvenli bağlanmayı gerçekleştirememişseniz sizin için duygularla çalışmak ve cesaret edinmek biraz daha emek isteyebilir. Güvenli bağlanmanın, ebeveynlerin yaşantının her noktasında etkili olduğu ve süreci az veya çok yönettiğini söylemek gerekir. Belki de herkes için ortak bir kamiliyet yolculuğu önerilememesinin altında bu yatıyor olabilir. Her kurulan bağın kendine has özellikleri ve ihtiyaçlarının olması her bir bireyin seyr-i sülûkunun eşsiz olmasını sağlıyor olabilir. Korku ile barışmak için ,sanırım, beden ile biraz barışmak, kaynaşmak gerekiyor. Bedenimizin bilgeliğine kulak kabarttığımızda şifanın kapılarını aralayabiliriz. Ümit etmenin bilişsel ögeleri çok yoğun içermesi; üzerine yoğunlaşılmamış, belki kabul görmemiş duyguların anlaşılmayı beklediğinin habercisi olabilir. Biliş ne kadar değerliyse duygular ondan daha değerlidir. Korkuyu biraz daha anlamlandıran bir yazı olmuştur umarım. Kendinize iyi bakın. Bir sonraki yazıda görüşmek üzere...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Penzberg Günlüğü

Uzun bir aradan sonra tekrardan merhabalar. Bugün sizlere daha önceden kaleme almadığım bir türde yazı paylaşacağım; gezi notları. Ara tatilde Almanya'nın güneyine kısa bir gezi yaptım. Gezide gördüklerimi, gözlemlerimi sizlerle paylaşmak istiyorum. Umarım zihninizde güzel bir yolculuk olur. "İnsanlara gemi yaptırmanın yolu onlara marangozluk öğretip görev vermek değil, engin denizlerin özlemini aşılamaktır". Saint Exupery Yolculuğum Sivas'tan İstanbul'a uçak seyahtiyle başladı. Yeni yapılan İstanbul Havalimanı inanılmaz derecede büyük ve içerisi alışveriş merkezlerinin bulunduğu kocaman bir çarşı... Her milletten insanla karşılaşıyorsunuz. Değişik bir iklime sahip. İnsan seli deamlı bir yerden bir yere yürüyor. Dinlenme sayılacak bir bekleyişten sonra Münih uçağına geçtik. Bizim uçak D11 kapısındaydı. D harfinde toplam 17 kapı var. Diğer kalan harfleri de çarpıp toplarsanız kasttetiğim havalimanının büyüklüğünü tahayyül edebilirsiniz. Münih uçağından aklımda kal...

Innsbruck Günlüğü 1. Bölüm (Şehir)

Gezi yazısının ikinci kısmından merhabalar. Bu yazıda size Avusturya'nın Innsbruck şehrini anlatmak istiyorum. Inns nehri yanında bulunan şehrin, isminin ikinci kısmı köprü anlamına geliyor. Innsbruck'u beni akrabam sevgili Zekiye BALDIK gezdirdi. Yol boyu şahane sohbeti ve şehirlere ait fantastik bilgileri sayesinde çok güzel bir gezi oldu. Almanya'dan Alp Dağlarını aşınca hemen Avusturya'ya geçmiş oluyorsunuz. Büyüleyici göl manzaraları, dağ manzaraları ve tarihi birçok mekanı görme şansım oldu. Gittiğimizde hava kapalıydı. Normalde bu mevsimde haftalar süren kapalı havaya ben bir gün denk gelmiş oldum. Benim için farklı bir fırsat kapısı oldu; Swarovski müzesi ve Schloss Ambras'ı (Ambras Kalesi) gezme şansım oldu. Ki çocukluk hayalimdir müze gezmek. Beni çok büyüler. Tabi bu iki müzenin dışında şehir merkezini de turladık. Bir binanın çok ilginç bir yanı varmış, gözlerimiz büyülendi, The Golden Roof (Altın Çatı). Binanın bir kısmında bulunan çatı, saf altından ya...

Gerçekten Duygu

Uzunca bir süreden sonra merhabalar. Umarım geçen süre içinde güzel vakit geçirmişsinizdir. Bu yazıda yaşam ve gerçeklik üzerine bir şeyler yazmak istiyorum. Tabi ki olmazsa olmazım duygular üzerinden bahsedeceğim. Son zamanlarda zihnimi işgal düşünce; "yaşam, gerçekliğe ulaşma, gerçekliği yaşama savaşıdır". Duyguların ve mantığın arasında gidip gelirken en fazla eğilimin mantıklı davranma, yaşama üzerine olduğunu görüyorum. Mantıktan kaideler, mantıktan planlar kuruluyor ama dışarıdan bakıldığında da her şey mantıksız görünüyor. Birçok felsefe, psikoloji ve psikiyatri ekolü algı üzerinde dönüp dolanıyor. Felsefe algıladığımız dünyanın gerçek olup olmadığıyla tartışırken, psikoloji bilimi algıları kabul edip yönetilebileceğini açıklamaya çalışıyor. Nöroloji ekolleri de algının nöral ağları üzerinde deneylerle ispat peşinde. Üç görüşü de eleştiriyor değilim. Üçünden de beslenildiğinde gayet sağlıklı bir sonuca gidilebilir. Gerçekliği algılamamızı engelleyen bir şeyler var; duy...