
Hüzün çökmüş kaldırım kenarlarına. Sarmaşıklar korkularından sokak lambalarına sarılmış. Kediler sinmişler kuytu köşelere korkak gözlerle etrafı süzüyorlar. Bir adam yürüyor sokakta, ağır ağır... Topuklarını her yere vuruşunda asfalt dikkat kesiliyor, uykusundan uyanıyor sonunda. Zifiri geceden renk almış palto sallanıyor adamın üstünde. Belli ki adama uymuş. Bir adam sokakta yürüyor... Saat kulesi falan yok. Zaman, "modern" zaman. Herkesin kolunda dijital rakamlar var artık. Saat kulesi olmayınca çan sesi de yok. Zira saat kulesi olsa da çan olamaz. Burası "müslüman" bir ülke. Düello falan yok, yanlış anlamayın. Bir adam tek başına ayakkabılarının çıkardığı ritmik sesle ağır ağır yürüyor. Gören göremeyen herkes herşey adama odaklanmış. Adam güven içinde yürüyor. Ağır ağır yürüyor ama sağlam basıyor yere. Tehlike kim içindir bilinmez. Tanınması gereken bir kişi daha çıkmıştır işte. Adamın kim olup nerden nereye gittiği bilinmesi gerekir mutlaka. Bilinmezlikle yaşayamaz bu sokak. Mahallenin kedisi bile bilmeli adamın kim olduğunu. Zira ters birisiyse, mahalleli kediye ambargo koyabilir. Değişir şartlar. Herkes yeni güne eski alışkanlıklarına yenisini ekleyerek başlar bu mahallede. Bakışında birşeyler var adamın. Ben dünyaya neden geldim der gibi. Sadece yürüyor. Sağa sola bakıyor arada bir. Ama belli ki buralarda kalacak değil. Mahalleli bunu hisseder hissetmez bir "oh" çekiyorlar. Adam sadece bir meczup. Akıllarında bir yere oturtmuşlardır sonunda. Etiket meraklarını feraha erdirmişlerdir. Adam başını iki yana salladı "ben sizden değilim, sizlerden olmak da istemiyorum" der gibi baktı. Adamdan geriye kalansa bir toz bulutundan başka bir şey değil.
Hoş vakit üzere...
01.11.2010
Yunus Emre KOÇAK
Yorumlar
Yorum Gönder