
Uykusuz kaldığım bir geceye bu sefer nar taneleri eşlik ediyor. Ne alaka diyeceksiniz? O da benim gibi uyku tutmadığından gözleri kıpkırmızı, masanın üzerinde oturuyor. Uyku tutmamış... Ekşitmiş suratını bana bakıyor. "Sen de uyuyamıyorsun değil mi?" dedi. "Evet, terliyorum durmadan, sıkıntı basıyor. Bu gece bana uyku yok!" dedim. "Bırak yatakta debelenmeyi kalk da sohbet edelim, bak gece ne güzel! " dedi. Onun söylemesiyle baktım pencereden. Evet, haklıydı. Gerçekten de gece çok güzeldi. Eylül ayının son günlerinde, hazana soyunurken bile başka bir güzellik vardı. Ben sırtıma bir şey almaya yeltendim ki nar oturduğu yerden seslendi; "Bırak alma üstüne bir şey. Havanın tadını çıkar, soğuk değil. Korkma üşümezsin.". Dinledim sözünü narın. Şehir uykuya dalmış tüyleri yumuşacık tekir gibiydi. Belli ki yorgun. Ağır ağır nefes alıyordu. Uykunun keyfini de çıkarmıyor değildi hani! Koca koca apartmanlar arasına sıkışmış penceremden bakmaya çalıştım etrafa. Bize eşlik eden uykusuzlar yok mu diye... Kimsecikler yok ışığını yakan. Sadece arada bir caddeden geçen gece yolcuları var. Gecede sessizliği bozan bir tek onlar. Saatler nasıl geçecek diyerek döndüm nara. "Sanki daha önce hiç uykusuz kalmamış gibisin!" dedi. Hakkı vardı. Uykusuz çok kalmıştım. Hatta yarasa gibi gece gezip gündüz uyuduğum da çok oldu. Ama şimdi başka bir şehirde zamanın yonttuğu belleğimden çıkarmaya çalışıyorum "Ben ne yapardım?" sorusunun cevabını. Daha önceleri bu şehirde uyurken iki kişinin de nefes alışverişlerini duyarak uyurdum veya uykusuz kalırdım. Oysa şimdi kendi nefesimin sesini duyduğum küçücük bir odadayım. Belleğim için yeni bir durum tabi ki. Alışmaya çalıştığım odamda uykusuz gecelere de alışmak zorundayım. Tabi bu aklımdan geçenleri narın bilmesine imkanı yok. "Haklısın" dedim sadece. Dinlemeye koyuldum intihar kırmızısıyla geceyi yararak geçip giden arabaları. Ve tanıdık bize sesi daha ayırt ediyordum: cırcır böceğinin tanıdık sesi. Şehirde cırcır böceğinin ne işi var demeyin. Ben de anlamadım işin doğrusu. Her gece Juliet'e serenat yapan Romeo gibi kendi dillerince şarkılarını söylüyorlar pencereme. Kendimi köyde hissediyorum her gece. Uzanırdık mis gibi kokan yün döşşeklere ve odamızın camını tıklatırdı cırcır böceklerinin şarkıları. Şehirde de olsa belleğimdeki anılar kadar temiz, şu cırcır böcekleri. Ben köyümü hatırlatan şu bestekarları düşünürken nara baktım. Gözleri hala kıpkırmızı benim gibi dalmış hayallere o da. Belki o da cılız bir ağaç dalında başaşağı sallanıp her gece şahit olduğu aşkları düşünüyordur. Görebilen gözler bilir ancak her mevsim bahçelerde yeşeren aşkı. Dalıp giden gözleri duygusuz. Duygusuz oluşu uykusuzluktan mı yoksa dalıp gittiği şey yüzünden mi bilemiyorum. O da geçmişten çıkacak gibi değil. Işığı kararttığımı bile farketmedi zaten. Rahatlığından şüphe duyan yatağıma döndüm. İlişiverdim kenarına. Oturduğum yerde terlerken, ben, nar ve cırcır böcekleri nasıl vakti geçirdiğimizi bilmeden bir geceyi daha devirdik. Hoş vakit üzere...
29-9-2010
Yunus Emre KOÇAK
Nar; aşk'tır, aşk gibidir. Anlamaya çalışırsan; önce bölersin ikiye ardından da bir bir dökersin taşlarına bir daha asla eskisi gibi yerli yerince koyamayacağını bilmeden ve ansızın içinde bulursun kendini :Aşkın narında...
YanıtlaSileline sağlık hocam, tebrikler:)
teşekkür ederim hocam :) aşkı aşıktan dinlemek de başka güzel.
YanıtlaSil