Ana içeriğe atla

Hüznün Huylanışı

Merhabalar, ağaçların renk cümbüşüne döndüğü şu sonbahar mevsiminden sizlere kucak dolusu sevgiler. Bugün biraz kelimeler üzerinde dans edip spontane bir yazı yazmak istiyorum. Her gün ilişkilerin nasıl da laçkalaştığını konuşur olduğumuz şu günlerde sanki bütün ilişkilerimizi sel yatağına imar etmişiz gibi bir düşünce kafamda dolanıp duruyor. Daha önceleri ilişkilerde imara açmadığımız bakir toprakları şimdilerde geçer akçe ne ise onunla talan eder olduk. Mutluluğu bir müteahhit hırsına çevirdik sanki. Fazla para, güç devşirmekten omuzlarımız kaskatı oldu. Bir sınırsız özgürlükte koca okyanusa kafa tutan Titanik gibiyiz. Bazen düşünüyorum gerçekten o kadar güçlü müdür hırsımız? Ve ne durdurur bu mutluluğa susuzluğumuzu? Çok pesimist görünebilirim ancak gözlemlediklerimden arta kalan genelde yoğun bir yorgunluk oluyor; gönül yorgunluğu. Kimin ne gerçekliği yaşadığını düşünmek beyin sancısı bir durum.
Senelerdir şunu bilirim ki hep başkaları bize oyun oynamış, üzerimizde strateji denemiş, ilerlememizi engellemiştir. Çekirdek aileden akrabalara, akrabalarda mahalleye, mahalleden koca şehre, şehirden koskoca ülkeye kadar genişleyen bir dalgada herkes herkesi durdurmakla uğraşıyor gibi. Birisi ilerlemek istese kimler geride kalacaksa stres yapmaya başlıyorlar. Bana hep güven duygusunun eksikliğini hatırlatır. Sahi ne kadar var bu güven duygusu bizde? Dilde çok ifade ettiğimiz ama gönülde farklı hissettiğimiz bir duygu güven. O yüzden bırakamıyoruz hayata kendimizi. Hayat, hep bir kasvet, hep tetikte olma hali, hep bir dolandırılma korkusu, hep uyanık kalma zorundalığıyla zorlaştıkça zorlaşıyor. Hep kendimiz gibi yaşamamaktan dem vuruyoruz. Bir daha dünyaya gelsem güzellemeleri çıkıyor bir yerlerden. Hep dışarıda aradığımız bu sebepler günün birinde ayağımıza bağladığımız taş olarak karşımıza çıkıyor. Üzücü. Başkalarını değiştirmekten, başkalarının kapısının önünü gözetlemekten kendi içgözlemimizi yapmamışız. Anne baba, çocuk değişse süper hatta hiper ebeveyn olacak mesela. Oysa ki anne babalık birer sosyal rol. Ona iyi not verebilmek için kim hangi rolde neler yapabiliyor ona bakmak yeterli. Bunca yarışın içinde kendimizle başbaşa kalamamak çok garip değil mi? 5 sene sonrasında neler alınıp satılacak tahmin etmeye çalışıyoruz ama daha bugünün samimiyetini kuramıyoruz. Ben rüyalarımda çok görürüm uçan adımlarımı. Bir adım atarım böyle binaların üstünden uçarak geçerim falan. Sanki bu uçan adımlarla statü atlamaya çalışıyoruz. Sonra bir samimiyetsizlik yakalıyor yakamızdan o kadar. Yazıyı İlhami Çiçek'ten bir şiirle bitiriyorum... intikam içli bir marştır gerçekte bir ara ses aygıtını yırtarak çıkarılırdı o şimdi dışlanmış bir taş olarak karlı kış gecelerinde acılı bir genç şairin her geçişte hüznüne tanık olduğu metruk bir kümbet denli müşahhas aşktır -ve o ne rahim bir yürüyüştür gecede

Yorumlar

  1. Günümüz koşturmacasında bir hırsa çevirdiğimiz mutluluğu daha çok daha çok elde edebilmek için nelerden vazgeçtiğimiz üzerinde düşünme işini keşke sizin gibi hepimiz yapabilsek sayın hocam. Artık paketlenmiş ve önümüze servis edilmiş hırslarımız var. O paketi açınca mutlulukla göz göze geleceğimizi zannediyoruz. Zaman zaman o paketin içinden eşantiyon hırslar çıkmıyor değil. Ne yazık ki iplerimiz başkasının elinde olduğu sürece bizi nereye yönlendirirlerse oraya gitmek ve orada mutluluğu aramak zorundayız. İplerimizi başkasına kaptırmadıysak ne mutlu bize ki kendi mutluluğumuzun ve huzurumuzun peşine düşmüşüzdür. Bunun farkına varan sizin gibi gençler çok az sayın hocam.
    Eğer ki geriye bakıp " Bir daha dünyaya gelsem..." diyebildiyse bir kişi işte o kişide bir şeyleri düzeltebileceğine dair bir umut vardır artık.
    İlhami Atmaca gibi intikam konusunda karamsar ve romantik değilim: İnsana intikam almak düşer, insan uğradığı haksızlığı sinesine çektikçe insanlıktan çıkar, diyor İsmet Özel.
    Kelimelerin üzerinde dans ederken yüreğiniz hangi kelimeye bas dediyse o kelimeye basmışsınız,tamamen doğaçlama değil yani. O zaman dansa devam diyelim mi sayın hocam?

    YanıtlaSil
  2. Yazarken akış nasıl olur diye çok düşünmedim ama sonradan okuyunca yazının akışı var diye düşündüm. Sadece "intikam" kavramı üzerinde bile saatlerce sohbet edilebilir sanki. Bir şiirin neler yapabildiğine bakın :) Yorumdan beslenmek de akışta kalmak sanırım. Yaşamımın içinde içli marşlar oldukça dansa devam diyelim :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. ...Çünkü şiirle kelimeler yepyeni anlamlar kazanır ve o yeni anlamların peşine düşeriz sayın hocam...

      Sil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Penzberg Günlüğü

Uzun bir aradan sonra tekrardan merhabalar. Bugün sizlere daha önceden kaleme almadığım bir türde yazı paylaşacağım; gezi notları. Ara tatilde Almanya'nın güneyine kısa bir gezi yaptım. Gezide gördüklerimi, gözlemlerimi sizlerle paylaşmak istiyorum. Umarım zihninizde güzel bir yolculuk olur. "İnsanlara gemi yaptırmanın yolu onlara marangozluk öğretip görev vermek değil, engin denizlerin özlemini aşılamaktır". Saint Exupery Yolculuğum Sivas'tan İstanbul'a uçak seyahtiyle başladı. Yeni yapılan İstanbul Havalimanı inanılmaz derecede büyük ve içerisi alışveriş merkezlerinin bulunduğu kocaman bir çarşı... Her milletten insanla karşılaşıyorsunuz. Değişik bir iklime sahip. İnsan seli deamlı bir yerden bir yere yürüyor. Dinlenme sayılacak bir bekleyişten sonra Münih uçağına geçtik. Bizim uçak D11 kapısındaydı. D harfinde toplam 17 kapı var. Diğer kalan harfleri de çarpıp toplarsanız kasttetiğim havalimanının büyüklüğünü tahayyül edebilirsiniz. Münih uçağından aklımda kal...

Innsbruck Günlüğü 1. Bölüm (Şehir)

Gezi yazısının ikinci kısmından merhabalar. Bu yazıda size Avusturya'nın Innsbruck şehrini anlatmak istiyorum. Inns nehri yanında bulunan şehrin, isminin ikinci kısmı köprü anlamına geliyor. Innsbruck'u beni akrabam sevgili Zekiye BALDIK gezdirdi. Yol boyu şahane sohbeti ve şehirlere ait fantastik bilgileri sayesinde çok güzel bir gezi oldu. Almanya'dan Alp Dağlarını aşınca hemen Avusturya'ya geçmiş oluyorsunuz. Büyüleyici göl manzaraları, dağ manzaraları ve tarihi birçok mekanı görme şansım oldu. Gittiğimizde hava kapalıydı. Normalde bu mevsimde haftalar süren kapalı havaya ben bir gün denk gelmiş oldum. Benim için farklı bir fırsat kapısı oldu; Swarovski müzesi ve Schloss Ambras'ı (Ambras Kalesi) gezme şansım oldu. Ki çocukluk hayalimdir müze gezmek. Beni çok büyüler. Tabi bu iki müzenin dışında şehir merkezini de turladık. Bir binanın çok ilginç bir yanı varmış, gözlerimiz büyülendi, The Golden Roof (Altın Çatı). Binanın bir kısmında bulunan çatı, saf altından ya...

Gerçekten Duygu

Uzunca bir süreden sonra merhabalar. Umarım geçen süre içinde güzel vakit geçirmişsinizdir. Bu yazıda yaşam ve gerçeklik üzerine bir şeyler yazmak istiyorum. Tabi ki olmazsa olmazım duygular üzerinden bahsedeceğim. Son zamanlarda zihnimi işgal düşünce; "yaşam, gerçekliğe ulaşma, gerçekliği yaşama savaşıdır". Duyguların ve mantığın arasında gidip gelirken en fazla eğilimin mantıklı davranma, yaşama üzerine olduğunu görüyorum. Mantıktan kaideler, mantıktan planlar kuruluyor ama dışarıdan bakıldığında da her şey mantıksız görünüyor. Birçok felsefe, psikoloji ve psikiyatri ekolü algı üzerinde dönüp dolanıyor. Felsefe algıladığımız dünyanın gerçek olup olmadığıyla tartışırken, psikoloji bilimi algıları kabul edip yönetilebileceğini açıklamaya çalışıyor. Nöroloji ekolleri de algının nöral ağları üzerinde deneylerle ispat peşinde. Üç görüşü de eleştiriyor değilim. Üçünden de beslenildiğinde gayet sağlıklı bir sonuca gidilebilir. Gerçekliği algılamamızı engelleyen bir şeyler var; duy...