Umutlarımızı yeşertmeye çalıştığımız kasvetli günlerden sizlere merhaba demek istiyorum. Tepki vermek, tepki verememek ve yok saymakla yorulduğumuzu görüyorum. Baş etme becerilerimiz yaşadığımız sosyal olaylarla zorlanıyor. Kimisinden güçlenerek çıkıyoruz kimisindende vicdan rahatsızlığıyla. Bu yazıda sizi bu konulardan biraz uzaklaştırmak istiyorum. Çocuklar her şeyi fark eder mi, onu konuşalım.
Yaşadığım küçük ölçekli şehrin kronikleşmiş sorunları var. Psikodramanın kurucusu J. L. Moreno, bireyin ruhunun hastalanabileceği gibi toplumun da hastalanabileceğini ifade eder. Hatta bunun için bir önerisi de vardır; psikiyatri kişinin ruh sağlığı ile ilgilenirken sosyatrinin de toplumun ruh sağlığıyla ilgilenmesi gerektiğidir. Bizi hastalandıran virüslerden biri de çocukların “küçük” oldukları için hiçbir şeyi farketmemeleri, hiçbir şeyden anlamamalarıdır. Bunun yansıması olarak ailede bir birey gözüyle çocuğa bakılmaz, fikri sorulmaz. Aile “büyükleri” her şeyin kararını alır, çocuğun da buna uyması istenir. Burada kastım basit bir eşya alımı değil. Örneğin ailede birinin kaybedilmesiyle ilgili büyükler çocuğa açıklama yapmak yerine saklamayı tercih eder. Çocuğun gerçeklerden uzaklaştırılması, çocuğa meslek kazandırır; dedektiflik. Araştırmacı çocuk, güven duygusunu ailenin yanlış tutumuyla kaybeder.
Tarihimizle ilgili bilgi edinirken aslında ortak bir tema çıkıyor; çocuklara değer vermemek. Yetişecek bir birey olarak görmemek… En önemlisi de duygularını öenmli görmeyip engellenmek. Birisine yapabileceğiniz en büyük kötülük bu olabilir. Birisi size duygusunu anlatırken anlattığı her şeye mantıksal çözüm sunmaya çalışıyorsanız karşınızdakinin duygusunu reddediyorsunuzdur. Bu yğzden çocuklara "ne istiyorsun?" sorusu uygun değilken duygularına hitap eden "neye ihtiyacın var?" sorusu daha uygundur. Duyguyu görmeden, duyguyu kabul etmeden duygu eğitimi verilemiyor maalesef. Geçenlerde bir arkadaşım kızıyla güzel vakit geçirmek için animasyon film açmış ancak daha birkaç dakika geçmeden kapatmak zorunda kalmışlar. Kızı animasyon filmdeki kaplan karakterinden korktuğunu ifade etmiş ve baba filmi hemen kapatmış, bedensel temas kurmak için sarılmış "ben senin yanındayım ve duyguna değer veriyorum" mesajı vermiş. Bu kadar. Neden sevmedin, insan korkar mı! gibi absürd sorular sormamışlar. Gördükleri duyguyu kabul etmişler. Hatta anne "ben animasyona bakarken korkulacak bir şey görmüyorum ama kızımın orada ne gördüğünü, ne yaşadığını bilmiyorum. Korkacak bir şey var belli ki, kapatmak en iyisiydi" diyerek olayı bana özet geçti. Çocuğun dünyasına ulaşmak böyle bir şey ve aileyi tebrik ettiğimi bilmenizi isterim.
Uzun bir aradan sonra tekrardan merhabalar. Bugün sizlere daha önceden kaleme almadığım bir türde yazı paylaşacağım; gezi notları. Ara tatilde Almanya'nın güneyine kısa bir gezi yaptım. Gezide gördüklerimi, gözlemlerimi sizlerle paylaşmak istiyorum. Umarım zihninizde güzel bir yolculuk olur. "İnsanlara gemi yaptırmanın yolu onlara marangozluk öğretip görev vermek değil, engin denizlerin özlemini aşılamaktır". Saint Exupery Yolculuğum Sivas'tan İstanbul'a uçak seyahtiyle başladı. Yeni yapılan İstanbul Havalimanı inanılmaz derecede büyük ve içerisi alışveriş merkezlerinin bulunduğu kocaman bir çarşı... Her milletten insanla karşılaşıyorsunuz. Değişik bir iklime sahip. İnsan seli deamlı bir yerden bir yere yürüyor. Dinlenme sayılacak bir bekleyişten sonra Münih uçağına geçtik. Bizim uçak D11 kapısındaydı. D harfinde toplam 17 kapı var. Diğer kalan harfleri de çarpıp toplarsanız kasttetiğim havalimanının büyüklüğünü tahayyül edebilirsiniz. Münih uçağından aklımda kal...
Yorumlar
Yorum Gönder