Ana içeriğe atla

Kayıtlar

2021 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

İyi Yalanmamış Ayı Yavrusu Sendromu

Uzun bir süre yazmaya ara vermiştim. Aslında birkaç defa yazmaya çalıştım, denedim ancak bir türlü kelimeler, cümleler toparlanmadı. Ben de çok zorlamadım. Yazıyı sadece yazmış olmak yazılan konuya saygısızlık ve yapaylık katacaktır diye düşündüm. Bugün yazacaklarım çok uzun değil. Kısadan anlatmış olacağım. Umarım merakınızı celbeden bir yazı olur. Ayı yavruları dünyaya geldiklerinde anneleriyle güven ilişkisini koku ve yalanma üzerinden gerçekleştirir. Ayı yavrusunun bedenin yalanmamış olası hayata tutunmasını zorlaştıran bir etmen olarak karşımıza çıkar. İnsanoğlu için bu bilgiyi devşirecek olsak, anne ile bebek arasında fiziksel temasın az olması, bebeğin ihtiyaç hissettiğinde anneyi ağlayarak çağırması ve annenin kayıtsız kalmasının bebekte hayati olan bağın kurulamamasına ya da zedelenmesine yol açar. Güven, bizim kuracağımız ilk ve nihai ilişkimizdir. Bizim toplumumuzda normal olarak değerlendirilen bakım yöntemlerinden biri; bebeğin kucağa alıştırılmaması esasıdır. Alışırsa de...

Deniz Verir Deniz Alır

Hatrı sayılır bir aradan sonra tekrar merhabalar. Umarım pandeminin psikolojik yükü biraz hafiflemiş, yaşantınızı normalleştirebilmişsinizdir. Bugün sizle duygunun zaman içerisinde nasıl bir pozisyon aldığıyla ilgili sohbet etmek istiyorum. Yazan kişi olarak bir konuyu bir metafor üzerinden nakletmeyi düşüyorum. Önceki yazılarda belirttiğim gibi konu üzerinde tefekkür etmek niyetindeyim. Fikir teatisi penceresinden bakarsanız sevinirim. Üniversiteyi okuduğum Samsun şehrinde belediyenin denizi doldurarak park alanları açtığını görmüştüm. Samsun’da yaşayan beyefendilerden biri sahilin doldurulan kısmında denizin karayı çekmediği ancak sahilin uzak bir tarafından çektiğini söylemişti. Bu durum bende bir metafor olabilir mi sorusunu uyandırdı. “Kara pedagoji” ile ilgili ufak ufak bilgileri bir önceki yazılarda paylaşmıştım. Kara pedagojide çocuğa dayak atmak normal, hatta olması gereken bir şeydir ve çocuğun yediği dayağı büyüdüğünde unutacağına dair yanlış bir inanç vardır. Ancak psikodr...

Özgürlüğün Prangası

Her şey zıddıyla mâ’ruftur sözünü duymuşsunuzdur. Yani her şey zıddıyla yaşar, kaim olur, birbirini var eder. İyilik kötülükle, günah sevapla, varlık yoklukla anlam kazanır. Özgürlüğün tanımını yaparken başıboş serbestlikle özdeş tuttuğumuz için anlamdaki daralma bizim günlük dilimize yansımış ve olumsuz bir anlamda kullanır hale gelmişiz. Özgürlük üzerine sohbetler yapmış olan Jiddu Krishnamurti özgürlüğün tanımını daha yere basan bir hale getirmiştir. Özgürlük içinde disiplini, sevgiyi, kişinin dünyayı algılamasında farkındalığı barındıran bir olgudur. Özgürlük için insanın içinde sevginin olması gerekliliğini ifade eden birinin bu tanımı dikkat vermeye değer diye düşünüyorum. Özellikle “tanımlama” konusunda Jiddu Krishnamurtinin insanın farkındalığını artıran bir tarafı olduğunu ifade etmeliyim. Sohbetlerinde açılışı “konuşan düşünmekten ve öğrenmekten ayrı düşünülemez, konuyu anlamaya çalışmalıyız” minvalindeki sözlerle yapan birisinin sohbeti pek kıymetlidir. Özellikle ABD gibi ül...

Özdeğerlendirme Yapmayan Eleştiriye Hazır Olsun

Günlük olarak yaşadığımız ama pek de gözümüze dişimize, takılmayan bir konuyu yazmak istiyorum. Özdeğerlendirme-kişinin kendini bilmesi ve tepkisel ironilere karşı eleştiri arasında bir ilişki kuracağım. Umarım yazan kişi olarak bunu başarabilirim. Mevsimin dönmeye başladığı, biraz biraz uykuların ağırlaştığı Eylül ayından hepinize merhaba! İçimizdeki şairi manzaralara meftun edecek günler pencerelerimize ilişti. Bundan sonra mevsim kışa döndükçe daha da bir şair, hikayeci, masalcı olacağız. Ne büyük bir güzellik. Evet, yavaştan konumuza giriş yapayım. Kişinin olgunlaşma serüveninde kendi kendini değerlendirebilme yetisinin gelişmiş olması gerekir. Hatta bunu çocukluk döneminde yapmaya başlarsa yeti sağlam temel üzerine oturmuş olur. Siyah pedagoji mağduru kişiler için bu yeti, hem çok zor hem tecrübe edilmemiş bir şey olabilir diye düşünüyorum. Çünkü siyah pedagojinin bilince ulaşmamış ilkeleri arasında ebeveynler, Olympos Tanrı’ları gibi iyiyi doğruyu ayırt edebilenlerdir. Yani çoc...

Tepki-siz Büyümek

Gözlem merakımızı artıracak bir konuyla karşınızdayım. Güzel günler, bağdaş dostlar, ruhun şifası sohbetler içinde olmanız temennisiyle yazıma başlamak istiyorum. Konu büyümek olunca çocukluk dönemini kısa bir analiz etmeden başlamak olmaz. Sadece çocuk davranışının tepkiselliğinden bahsetsek yeterlidir diye düşünüyorum. Anne babalar bazen çocuğun çok kolay bir çözümü nasıl düşünemediğinden, devamlı ağlamasından, devamlı istemesinden, devamlı görevlerini aksatıp rest çekmesinden bahseder. Bunların tepkisel olduğunu farkedemez dahası bu tepkiyi anlamlandıramazlar. Çocuk bir kapalı ortamda sıkılmışsa , bir anda kolunun ağrıdığından şikayet edip ağlayabilir mesela. Ebeveyn onu ağlamasını anlamlandırmışsa ilişki iyi yere doğru gider. Yok, anlamlandıramamışsa ilişki çatışmaya doğru bir yol izler. Bu tepkisellik sürecinde çocuk, anne babanın ya da bakıcının zayıf noktasını, tepki alabileceği, sinir bozacak, öfkelendirecek argümanları öğrenir. Yani çatışmaya girdiğinizde sizin sosyal onay kay...

Makama Karşı Etki Alanı

Merhabalar. Güzel bir gün geçirmeniz temennisiyle yazıma başlamak istiyorum. Bir önceki yazıları okumuşsanız, yazılar arasında bir akış sırasının olduğunu farketmişsinizdir. Bu yazıda size son zamanlarda kutsanan makam-mevki ile yeni yeni kullanılmaya başlanan etki alanı kavramlarını analiz etmeye çalışacağım. Yazıyı yazanın konuyu dert edindiğini ve kendi düşünce kapasitesi kadar analiz etmeye çalıştığını unutmayınız. Erginlenmeyle alakalı küçük bir çerçeve çizmiştik. Şimdi makam-mevki peşinde koşanların bir kısmının bunu neden varolma çabasına çevirdiğini bu küçük çerçeveden destek alarak açıklama çalışacağız. Erginlenmemiş bireylerin birçoğu dış motivasyonla yaşayan insanlardır. Dış motivasyonda kişiye ötekinin onay vermesi, yaptıklarının görülmesi çok önemlidir. Bu bireylerden birçoğu özellikle kendi ebeveynlerinin onayını almaya çalışmakla başlarlar bu serüvene. Burada bir nüans ekleyelim, dış motivasyonlu olmak öğretilebilir. Bu onaylanma, kabulün bizim neslimizdeki en bilinir ...

Yetme Çabasının Çocukluğu

Erginlenmiş bireyin mülahazasını bir önceki yazımızda yapmıştık. Şimdi aynı eksen üzerinde başka bir konuya değineceğiz. Yetme çabasının çocukluktan erginliğe geçişteki analizini yapacağız. Bizim kültürümüzde birçok bireyden duyduğumuz şey, her şeye yetmeye çalıştığı ancak toplumda hâlâ bir saygın yer kazanılmadığıyla ilgili serzeniştir. Doktor olan hatta doktorluğunu daha ileriye taşımaya çalışıp uzmanlık yapan arkadaşlarım kendilerinin hâlâ anne babalarına yetmediklerinden şikayet eder. Anne babanın koyduğu yüksek hedefe bir türlü ulaşılmaz. Büyümek, biteviye ispatlanması gereken bir durum olarak kodlanmıştır anne babanın zihninde.  Bu ispatlama sürekli ve hedefsiz şekilde olduğu için burada erginlenme durumu söz konusu değildir. Erginlenmenin içinde sosyal çevrenin kabulü vardır. Mitoloji okumasını biraz yapmış olsak erginleşme ritüelini gerçekleştiren birey için birkaç zorlu hayatta kalma mücadelesi içeren görevler verilir ve birey bu görevleri yerine getirdiğinde içinde bulund...

Erginleşmemiş Ebeveynler

Erginlik, erginliğe girme, erginleşme kavramları hayatımızdaki yerini kaybeder oldu. Ergen sözcüğünü çok kullanıyoruz. Hem de olumsuz, çekilmesi, katlanılması zor olan, tabii olmayan bir dönemmiş gibi. Erginliğe girme ise, bize tarihsel olarak bireyin büyüdüğünü, sorumluluk verilebilecek yaşa, duruma geldiğini hatırlatır. Kişinin kendini ispatı, kendi yeteneklerine, yeteneklerini kullanabilme kapasitesine bağlı tabi ki. Bir kuşağın savunuculuğunu yapmayacağım ama hatırıma gelen bir şeyi paylaşayım; biz çocukken bizden büyük olan abiler, ablalar çocukluktan çıktıklarını sorumluluk alabilecek olduklarını, sorumluluğun getirdiği yükü karşılayabileceklerini ifade ederek gösterirlerdi. Buradan biz anlardık ki onun toplum yerinde bir yeri var artık. Günümüzde sorumluluk vermenin sanki ergene zarar vereceği, beceremeyeceği gibi bir söylem var. Bazı ebeveynlerde çocuğun büyüdüğünü kabullenmeme gibi bir direnç görüyorum. Neyse konunun bu kısmını biraz kısa geçip asıl mevzuya odaklanalım. Erginl...

Yaşanmış Talihin Yazgısını Hiç Kendin Olarak Yaşadın mı?

Dijital çağının yaşandığı şu günlerde herkesin aklını bir soru işgal ediyor; yaşayan ben miyim? Sosyal medya, oluşturulan ideal benlikler derken midemizin kaldıramayacağı yükseklik, o uçup kaçmalar bizi kendimizi sorgulatır hale geldi. İsmet Özel, “kafa karışıklığı iyidir, insana kafasının olduğunu hatırlatır.” der. Yerinde bir söz. Evet, bizim kendimizi sorgulamamız tabii ve sağlıklı bir şeydir. Toplumda “sorgulama” kelimesi ne kadar öcü gibi görünse de öyle değildir. Korkmayın efendim. Şimdi başlıktaki iki kelimenin soruya nasıl bir nüans kattığından bahsetmek istiyorum. “Yaşanmış talih”. Bizler dünyaya gelip nefesimizi almaya başladığımızdan itibaren tamamen geçmişten bağımsız yaşayamıyoruz maalesef. En bilinir tabirle DNA’mıza işlenmiş kodlar var efendim. DNA derken tabi kastedilen genelde fiziksel rahatsızlıkların gen yoluyla bize geçmesi. Bizim bilmediğimiz hatta ucunu bucağını kestiremediğimiz bir geçiş var ki, etkisi çok büyük. Kuşaklararası ve kuşakaşan olarak kısadan ikiye a...

İçimizdeki Kaçma Hissi

Kendi kişiliğimizle ayakta durmaya çalışan bizler için kaçmak bizim için en kolay yol ancak hiçbir zaman çözüm olmadı. Filmlerde, dizilerde ya da roman karakterlerinde görmeye, okumaya alışkın olduğumuz aşırı karizmatik gitmeler, kaçmalar, uzak bir limana yerleşmeler bizlere ne kadar mantıklı ve ne kadar yerinde bir duygu gibi gösterildi. Gerçekten öyle mi acaba? O adam aslında evet cevabını almadığı için mi yurtdışına çalışmaya gitti yoksa kaçınan bağlanmaya sahip olduğu için mi? Geçenlerde Cüneyt Arkın ile Filiz Akın'ın bir filmi denk geldi, oturdum izledim. Kadınla erkek karakter arasındaki yanlış anlamalardan dolayı erkek yurtdışına varını yoğunu satıp gidiyor ama sevgisinin azalmadığını görünce yurda tekrar dönüyor. Bir iki olaydan sonra aslında kadının iffetini korumak için yalan söylediği ortaya çıkıyor ve bu sefer de erkek kendini affettirmeye çalışıyor. Ne kadar tanıdık hikaye! Yeşilçam'da çok işlenen bir hikaye olduğunu biliyoruz. Bizler duygusal bir millet olduğumuz ...