Ana içeriğe atla

Deniz Verir Deniz Alır

Hatrı sayılır bir aradan sonra tekrar merhabalar. Umarım pandeminin psikolojik yükü biraz hafiflemiş, yaşantınızı normalleştirebilmişsinizdir. Bugün sizle duygunun zaman içerisinde nasıl bir pozisyon aldığıyla ilgili sohbet etmek istiyorum. Yazan kişi olarak bir konuyu bir metafor üzerinden nakletmeyi düşüyorum. Önceki yazılarda belirttiğim gibi konu üzerinde tefekkür etmek niyetindeyim. Fikir teatisi penceresinden bakarsanız sevinirim. Üniversiteyi okuduğum Samsun şehrinde belediyenin denizi doldurarak park alanları açtığını görmüştüm. Samsun’da yaşayan beyefendilerden biri sahilin doldurulan kısmında denizin karayı çekmediği ancak sahilin uzak bir tarafından çektiğini söylemişti. Bu durum bende bir metafor olabilir mi sorusunu uyandırdı. “Kara pedagoji” ile ilgili ufak ufak bilgileri bir önceki yazılarda paylaşmıştım. Kara pedagojide çocuğa dayak atmak normal, hatta olması gereken bir şeydir ve çocuğun yediği dayağı büyüdüğünde unutacağına dair yanlış bir inanç vardır. Ancak psikodrama gibi terapi teknikleri geliştikçe spontanitenin (kendiliğindenlik) olumsuz geçmiş yaşantılarında duyguların reddedilmesiyle kaybolduğu ortaya çıktı. Spontanite kişinin yaratıcılığını etkilemekte ve ânı yaşamak pek mümkün olmamaktadır. Metafora devam edelim; denizi doldurarak yeni yerleşim alanları açabilirsiniz ancak denizdeki suyu azaltmazsınız. Deniz mutlaka sizden bir parça alır. Bunu öyle hemen yapmaz, zamana yayarak yapar. Duyguların üstünü kapatır-doldurursanız mutlaka sizden bir şeyler alır ancak anlamlandıramayalirsiniz. Somatik ağrılar gibi nedeni fiziksel olmayan ağrılar ortaya çıkabilir. Kendi duygularınızı reddetmenizle ilgili kanaat geliştirmişseniz ve bununla ilgili hiç de hoş olmayan anılarınız varsa belki yetişkin yaşantınızda hiç "kendiniz gibi yaşamadığınızı" düşünebilir, hissedebilirsiniz. Kendisine yabancılaşmış bir bireyin nereye, neye ait olduğunu keşfedememesi bana çok hüzünlü gelir. Tabi gelenekselliğe sığınmışsa günlük yaşantı için toplumsal bir rol bulmuş ve onunla idare ediyor olabilir. Burada toplum içerisinde bir rol sahibi olmayı eleştirmiyor, ancak kişinin kendi rolünün eksikliğini toplumsal onaylamayla kapatmaya çalışmasından bahsediyorum. Bireyin kendi denizinin kıyısında hüzünlenmesi acı bir şey. Basit bir arabesk yaşantıdan daha derin diye düşünüyorum. Duygular bizim gözümüzü, burnumuzu yaksa da onları yaşamak, hissetmek bizim sağlığımız açısından önemlidir diye düşünüyorum. Duygularımıza sahip çıktığımız, bunu yaşananın doğal karşılandığı bir toplumun özlemiyle yazıma son vermek istiyorum. Hoşçakalın.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Penzberg Günlüğü

Uzun bir aradan sonra tekrardan merhabalar. Bugün sizlere daha önceden kaleme almadığım bir türde yazı paylaşacağım; gezi notları. Ara tatilde Almanya'nın güneyine kısa bir gezi yaptım. Gezide gördüklerimi, gözlemlerimi sizlerle paylaşmak istiyorum. Umarım zihninizde güzel bir yolculuk olur. "İnsanlara gemi yaptırmanın yolu onlara marangozluk öğretip görev vermek değil, engin denizlerin özlemini aşılamaktır". Saint Exupery Yolculuğum Sivas'tan İstanbul'a uçak seyahtiyle başladı. Yeni yapılan İstanbul Havalimanı inanılmaz derecede büyük ve içerisi alışveriş merkezlerinin bulunduğu kocaman bir çarşı... Her milletten insanla karşılaşıyorsunuz. Değişik bir iklime sahip. İnsan seli deamlı bir yerden bir yere yürüyor. Dinlenme sayılacak bir bekleyişten sonra Münih uçağına geçtik. Bizim uçak D11 kapısındaydı. D harfinde toplam 17 kapı var. Diğer kalan harfleri de çarpıp toplarsanız kasttetiğim havalimanının büyüklüğünü tahayyül edebilirsiniz. Münih uçağından aklımda kal...

Innsbruck Günlüğü 1. Bölüm (Şehir)

Gezi yazısının ikinci kısmından merhabalar. Bu yazıda size Avusturya'nın Innsbruck şehrini anlatmak istiyorum. Inns nehri yanında bulunan şehrin, isminin ikinci kısmı köprü anlamına geliyor. Innsbruck'u beni akrabam sevgili Zekiye BALDIK gezdirdi. Yol boyu şahane sohbeti ve şehirlere ait fantastik bilgileri sayesinde çok güzel bir gezi oldu. Almanya'dan Alp Dağlarını aşınca hemen Avusturya'ya geçmiş oluyorsunuz. Büyüleyici göl manzaraları, dağ manzaraları ve tarihi birçok mekanı görme şansım oldu. Gittiğimizde hava kapalıydı. Normalde bu mevsimde haftalar süren kapalı havaya ben bir gün denk gelmiş oldum. Benim için farklı bir fırsat kapısı oldu; Swarovski müzesi ve Schloss Ambras'ı (Ambras Kalesi) gezme şansım oldu. Ki çocukluk hayalimdir müze gezmek. Beni çok büyüler. Tabi bu iki müzenin dışında şehir merkezini de turladık. Bir binanın çok ilginç bir yanı varmış, gözlerimiz büyülendi, The Golden Roof (Altın Çatı). Binanın bir kısmında bulunan çatı, saf altından ya...

Gerçekten Duygu

Uzunca bir süreden sonra merhabalar. Umarım geçen süre içinde güzel vakit geçirmişsinizdir. Bu yazıda yaşam ve gerçeklik üzerine bir şeyler yazmak istiyorum. Tabi ki olmazsa olmazım duygular üzerinden bahsedeceğim. Son zamanlarda zihnimi işgal düşünce; "yaşam, gerçekliğe ulaşma, gerçekliği yaşama savaşıdır". Duyguların ve mantığın arasında gidip gelirken en fazla eğilimin mantıklı davranma, yaşama üzerine olduğunu görüyorum. Mantıktan kaideler, mantıktan planlar kuruluyor ama dışarıdan bakıldığında da her şey mantıksız görünüyor. Birçok felsefe, psikoloji ve psikiyatri ekolü algı üzerinde dönüp dolanıyor. Felsefe algıladığımız dünyanın gerçek olup olmadığıyla tartışırken, psikoloji bilimi algıları kabul edip yönetilebileceğini açıklamaya çalışıyor. Nöroloji ekolleri de algının nöral ağları üzerinde deneylerle ispat peşinde. Üç görüşü de eleştiriyor değilim. Üçünden de beslenildiğinde gayet sağlıklı bir sonuca gidilebilir. Gerçekliği algılamamızı engelleyen bir şeyler var; duy...