Ana içeriğe atla

Özgürlüğün Prangası

Her şey zıddıyla mâ’ruftur sözünü duymuşsunuzdur. Yani her şey zıddıyla yaşar, kaim olur, birbirini var eder. İyilik kötülükle, günah sevapla, varlık yoklukla anlam kazanır. Özgürlüğün tanımını yaparken başıboş serbestlikle özdeş tuttuğumuz için anlamdaki daralma bizim günlük dilimize yansımış ve olumsuz bir anlamda kullanır hale gelmişiz. Özgürlük üzerine sohbetler yapmış olan Jiddu Krishnamurti özgürlüğün tanımını daha yere basan bir hale getirmiştir. Özgürlük içinde disiplini, sevgiyi, kişinin dünyayı algılamasında farkındalığı barındıran bir olgudur. Özgürlük için insanın içinde sevginin olması gerekliliğini ifade eden birinin bu tanımı dikkat vermeye değer diye düşünüyorum. Özellikle “tanımlama” konusunda Jiddu Krishnamurtinin insanın farkındalığını artıran bir tarafı olduğunu ifade etmeliyim. Sohbetlerinde açılışı “konuşan düşünmekten ve öğrenmekten ayrı düşünülemez, konuyu anlamaya çalışmalıyız” minvalindeki sözlerle yapan birisinin sohbeti pek kıymetlidir. Özellikle ABD gibi ülkelerin sosyal bilimlerini etkilediğini öğrenmiştim. Denebilir ki karşılıklı fikir sunabilmek, müşahede edebilmek sosyal bilimlerin gelişiminde elzemdir diye düşünüyorum. Nitekim fikrin namusu gibi bir deyiş bizde de vardır. Neyse konuyu dağıtmadan devam edelim. Kişinin özellikle ergenlik döneminde özgürlük kavramıyla farkındalık dansı başlar. Tutkulu bir danstır bu. Her şeyin yerli yerine oturması için ergen müthiş bir mücadele başlatır. Özgürlük çok arzulanan bir şeydir ama tam olarak tekabüliyeti nedir pek düşünülmez. Arzunun özgürlüğü getireceği yanılsaması oluşabilir. İnsan "dahayı" arzulayan, sahip olma isteğini, susuzluğunu tuzlu suyla dindirmeye çalışan biri gibi kendi sonunu hazırlayabilir. Çok şeyin sahibi olmak özgürlük getirir mi? Çok nesnenin, eşyanın sahibi olmak bizi neyden özgür kılar? Ben küçüklükten beri insanların evlerini merakla inceler, gözlemlerim. Kimi evlerin içi tıka basa eşya doluyken kimisi de daha sade, az eşyalıydı. Kimisinde çiçekler varken kimisinde de bol bol fotoğraf vardı. Neden? Her ailenin önemsediği şeyler farklıydı tabi ki. O evi kim dizayn etti, kim dekore ettiyse zihninin, duygularının öyle olduğunu düşünürdüm. Hatta kişisel gelişimi, yaşam takviminde o evin o halinde olabilir. Tabi varsayımsal konuşuyorum. İçinizden buna sebep sadece bu olmasa gerek diyebilirsiniz, haklısınız. Sosyoekonomik durum ve kültür gibi birçok kriter etki ediyordur. Ben sadece “bu pencereden de bir ışık sızıyor” diyorum. Aykırı düşüncelerin de düşünülmeye ihtiyacı vardır. Özgürlük diye arzuladığımızla, aşırı sahip olma isteğimizin neye tekabül ettiğini bir düşünmekte fayda var. Aşırı sahip olma ihtiyacımızın, isteğimizin altında ne yatıyor bir kontrol etmekte fayda var diye düşünüyorum. Düşündüklerimi kelimelere sığdıramadığımı düşünerek yazıyı bitiriyorum. Tanımların huzur getirmesi temennisiyle, hoşçakalın.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Penzberg Günlüğü

Uzun bir aradan sonra tekrardan merhabalar. Bugün sizlere daha önceden kaleme almadığım bir türde yazı paylaşacağım; gezi notları. Ara tatilde Almanya'nın güneyine kısa bir gezi yaptım. Gezide gördüklerimi, gözlemlerimi sizlerle paylaşmak istiyorum. Umarım zihninizde güzel bir yolculuk olur. "İnsanlara gemi yaptırmanın yolu onlara marangozluk öğretip görev vermek değil, engin denizlerin özlemini aşılamaktır". Saint Exupery Yolculuğum Sivas'tan İstanbul'a uçak seyahtiyle başladı. Yeni yapılan İstanbul Havalimanı inanılmaz derecede büyük ve içerisi alışveriş merkezlerinin bulunduğu kocaman bir çarşı... Her milletten insanla karşılaşıyorsunuz. Değişik bir iklime sahip. İnsan seli deamlı bir yerden bir yere yürüyor. Dinlenme sayılacak bir bekleyişten sonra Münih uçağına geçtik. Bizim uçak D11 kapısındaydı. D harfinde toplam 17 kapı var. Diğer kalan harfleri de çarpıp toplarsanız kasttetiğim havalimanının büyüklüğünü tahayyül edebilirsiniz. Münih uçağından aklımda kal...

Innsbruck Günlüğü 1. Bölüm (Şehir)

Gezi yazısının ikinci kısmından merhabalar. Bu yazıda size Avusturya'nın Innsbruck şehrini anlatmak istiyorum. Inns nehri yanında bulunan şehrin, isminin ikinci kısmı köprü anlamına geliyor. Innsbruck'u beni akrabam sevgili Zekiye BALDIK gezdirdi. Yol boyu şahane sohbeti ve şehirlere ait fantastik bilgileri sayesinde çok güzel bir gezi oldu. Almanya'dan Alp Dağlarını aşınca hemen Avusturya'ya geçmiş oluyorsunuz. Büyüleyici göl manzaraları, dağ manzaraları ve tarihi birçok mekanı görme şansım oldu. Gittiğimizde hava kapalıydı. Normalde bu mevsimde haftalar süren kapalı havaya ben bir gün denk gelmiş oldum. Benim için farklı bir fırsat kapısı oldu; Swarovski müzesi ve Schloss Ambras'ı (Ambras Kalesi) gezme şansım oldu. Ki çocukluk hayalimdir müze gezmek. Beni çok büyüler. Tabi bu iki müzenin dışında şehir merkezini de turladık. Bir binanın çok ilginç bir yanı varmış, gözlerimiz büyülendi, The Golden Roof (Altın Çatı). Binanın bir kısmında bulunan çatı, saf altından ya...

Gerçekten Duygu

Uzunca bir süreden sonra merhabalar. Umarım geçen süre içinde güzel vakit geçirmişsinizdir. Bu yazıda yaşam ve gerçeklik üzerine bir şeyler yazmak istiyorum. Tabi ki olmazsa olmazım duygular üzerinden bahsedeceğim. Son zamanlarda zihnimi işgal düşünce; "yaşam, gerçekliğe ulaşma, gerçekliği yaşama savaşıdır". Duyguların ve mantığın arasında gidip gelirken en fazla eğilimin mantıklı davranma, yaşama üzerine olduğunu görüyorum. Mantıktan kaideler, mantıktan planlar kuruluyor ama dışarıdan bakıldığında da her şey mantıksız görünüyor. Birçok felsefe, psikoloji ve psikiyatri ekolü algı üzerinde dönüp dolanıyor. Felsefe algıladığımız dünyanın gerçek olup olmadığıyla tartışırken, psikoloji bilimi algıları kabul edip yönetilebileceğini açıklamaya çalışıyor. Nöroloji ekolleri de algının nöral ağları üzerinde deneylerle ispat peşinde. Üç görüşü de eleştiriyor değilim. Üçünden de beslenildiğinde gayet sağlıklı bir sonuca gidilebilir. Gerçekliği algılamamızı engelleyen bir şeyler var; duy...