Ana içeriğe atla

Tepki-siz Büyümek

Gözlem merakımızı artıracak bir konuyla karşınızdayım. Güzel günler, bağdaş dostlar, ruhun şifası sohbetler içinde olmanız temennisiyle yazıma başlamak istiyorum. Konu büyümek olunca çocukluk dönemini kısa bir analiz etmeden başlamak olmaz. Sadece çocuk davranışının tepkiselliğinden bahsetsek yeterlidir diye düşünüyorum. Anne babalar bazen çocuğun çok kolay bir çözümü nasıl düşünemediğinden, devamlı ağlamasından, devamlı istemesinden, devamlı görevlerini aksatıp rest çekmesinden bahseder. Bunların tepkisel olduğunu farkedemez dahası bu tepkiyi anlamlandıramazlar. Çocuk bir kapalı ortamda sıkılmışsa , bir anda kolunun ağrıdığından şikayet edip ağlayabilir mesela. Ebeveyn onu ağlamasını anlamlandırmışsa ilişki iyi yere doğru gider. Yok, anlamlandıramamışsa ilişki çatışmaya doğru bir yol izler. Bu tepkisellik sürecinde çocuk, anne babanın ya da bakıcının zayıf noktasını, tepki alabileceği, sinir bozacak, öfkelendirecek argümanları öğrenir. Yani çatışmaya girdiğinizde sizin sosyal onay kaygınızı (elalem ne der!) biliyorsa sizinle kavgayı kalabalık bir yerde yapar. Bazen anne babalar olumsuz bir durumu çocuğa sezdirmeden konuşmaya çalışırlar ve çocuğun bundan etkilenmeyeceğini düşünürler. Anne karnında 9 ay boyunca birlikte hisseden bir varlık için sezmemek zor bir şey. O yüzden "çocuk ne bilir!" demeyin derim. Bu karşı tarafın açığını bilme durumu çocuk için kolay olduğu kadar ebeveynler için de kolaydır. Yani anne baba ya da bakıcı da çocuğun açığını bilir ve isterse o damara basar. Özellikle ergenlik döneminde çatışmalar çoğalmışsa kılıçlar fena zarar verebilir. Erginliğini tamamlayamamış anne babaların çocuklarıyla devamlı çatışma içinde olduğunu gözlemleyebilirsiniz. X nesli ve önceki nesillerde siyah pedagoji kullanımını artık bir kültür haline gelmiştir. Siyah pedagoji ile ilgili detaylı bir yazıyı yazmayı düşünüyorum. Bu pedagoji çeşidinin bir hatırlatıp, çatışmayı açıklamak istiyorum; ebeveynler Olymphos Tanrı'ları gibi doğruyu ve yanlışı sadece kendisinin ayırt edebileceğini düşünür. Bu yüzden çocuğa konuşma fırsatı vermez ve sürekli olarak onun bir şey bilmediğinden bahseder ya da çocuğun yaptığı eylemde eleştirecek alan bulmaya çalışır. İşte burada çatışma ortaya çıkar. Çocuk büyüdüğünü ispat etmeye çalışırken, yaptığı şey ebeveynlere karşı tepkiden başka bir şey değildir. Bu durum kişinin kişisel gelişimini yavaşlatır. İşte şimdi tepki-siz büyümeye doğru geliyoruz. Sürecin farkındalığını yaşayan birey bu kısır döngüyü kırmak için evvela tepki vermeyi keser. Tepki vermeyi kesmek bireye kısa bir zaman aralığı düşünme fırsatı verir. Bu alanlar çok değerlidir kısır döngüyü lehine çevirmek için fırsattır. Eğer gerçekten karşınızdaki kişi sizi tepkisiz bırakmıyorsa o zaman size birkaç tavsiyem olacak; Öncelikle fırsatınız varsa bir profesyonelden terapi alın İki güzel kitap önermek istiyorum; Zor Bir Ailede Büyümek - Susan Forward, Zor Kişilerle Yaşamak - François Lelord/Christophe Andre. Sevgi cimri kullanmayan aileleri gözlemleyin, fırsatınız varsa bunu nasıl başardıklarını gidin konuşun. Yazımı kısa tutmak istiyorum. Birbirimizi zehirlemediğimiz güzel günlerin temennisiyle, hoşçakalın.

Yorumlar

  1. Çocuğu olmayanlardan çocuk eğitimi ile ilgili nasihatler almamak gerektiğini düşünüyordum. Sayın hocam, bu konuda yanıldığımı sayenizde anladım.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Penzberg Günlüğü

Uzun bir aradan sonra tekrardan merhabalar. Bugün sizlere daha önceden kaleme almadığım bir türde yazı paylaşacağım; gezi notları. Ara tatilde Almanya'nın güneyine kısa bir gezi yaptım. Gezide gördüklerimi, gözlemlerimi sizlerle paylaşmak istiyorum. Umarım zihninizde güzel bir yolculuk olur. "İnsanlara gemi yaptırmanın yolu onlara marangozluk öğretip görev vermek değil, engin denizlerin özlemini aşılamaktır". Saint Exupery Yolculuğum Sivas'tan İstanbul'a uçak seyahtiyle başladı. Yeni yapılan İstanbul Havalimanı inanılmaz derecede büyük ve içerisi alışveriş merkezlerinin bulunduğu kocaman bir çarşı... Her milletten insanla karşılaşıyorsunuz. Değişik bir iklime sahip. İnsan seli deamlı bir yerden bir yere yürüyor. Dinlenme sayılacak bir bekleyişten sonra Münih uçağına geçtik. Bizim uçak D11 kapısındaydı. D harfinde toplam 17 kapı var. Diğer kalan harfleri de çarpıp toplarsanız kasttetiğim havalimanının büyüklüğünü tahayyül edebilirsiniz. Münih uçağından aklımda kal...

Innsbruck Günlüğü 1. Bölüm (Şehir)

Gezi yazısının ikinci kısmından merhabalar. Bu yazıda size Avusturya'nın Innsbruck şehrini anlatmak istiyorum. Inns nehri yanında bulunan şehrin, isminin ikinci kısmı köprü anlamına geliyor. Innsbruck'u beni akrabam sevgili Zekiye BALDIK gezdirdi. Yol boyu şahane sohbeti ve şehirlere ait fantastik bilgileri sayesinde çok güzel bir gezi oldu. Almanya'dan Alp Dağlarını aşınca hemen Avusturya'ya geçmiş oluyorsunuz. Büyüleyici göl manzaraları, dağ manzaraları ve tarihi birçok mekanı görme şansım oldu. Gittiğimizde hava kapalıydı. Normalde bu mevsimde haftalar süren kapalı havaya ben bir gün denk gelmiş oldum. Benim için farklı bir fırsat kapısı oldu; Swarovski müzesi ve Schloss Ambras'ı (Ambras Kalesi) gezme şansım oldu. Ki çocukluk hayalimdir müze gezmek. Beni çok büyüler. Tabi bu iki müzenin dışında şehir merkezini de turladık. Bir binanın çok ilginç bir yanı varmış, gözlerimiz büyülendi, The Golden Roof (Altın Çatı). Binanın bir kısmında bulunan çatı, saf altından ya...

Gerçekten Duygu

Uzunca bir süreden sonra merhabalar. Umarım geçen süre içinde güzel vakit geçirmişsinizdir. Bu yazıda yaşam ve gerçeklik üzerine bir şeyler yazmak istiyorum. Tabi ki olmazsa olmazım duygular üzerinden bahsedeceğim. Son zamanlarda zihnimi işgal düşünce; "yaşam, gerçekliğe ulaşma, gerçekliği yaşama savaşıdır". Duyguların ve mantığın arasında gidip gelirken en fazla eğilimin mantıklı davranma, yaşama üzerine olduğunu görüyorum. Mantıktan kaideler, mantıktan planlar kuruluyor ama dışarıdan bakıldığında da her şey mantıksız görünüyor. Birçok felsefe, psikoloji ve psikiyatri ekolü algı üzerinde dönüp dolanıyor. Felsefe algıladığımız dünyanın gerçek olup olmadığıyla tartışırken, psikoloji bilimi algıları kabul edip yönetilebileceğini açıklamaya çalışıyor. Nöroloji ekolleri de algının nöral ağları üzerinde deneylerle ispat peşinde. Üç görüşü de eleştiriyor değilim. Üçünden de beslenildiğinde gayet sağlıklı bir sonuca gidilebilir. Gerçekliği algılamamızı engelleyen bir şeyler var; duy...