Uzun bir süre yazmaya ara vermiştim. Aslında birkaç defa yazmaya çalıştım, denedim ancak bir türlü kelimeler, cümleler toparlanmadı. Ben de çok zorlamadım. Yazıyı sadece yazmış olmak yazılan konuya saygısızlık ve yapaylık katacaktır diye düşündüm. Bugün yazacaklarım çok uzun değil. Kısadan anlatmış olacağım. Umarım merakınızı celbeden bir yazı olur.
Ayı yavruları dünyaya geldiklerinde anneleriyle güven ilişkisini koku ve yalanma üzerinden gerçekleştirir. Ayı yavrusunun bedenin yalanmamış olası hayata tutunmasını zorlaştıran bir etmen olarak karşımıza çıkar. İnsanoğlu için bu bilgiyi devşirecek olsak, anne ile bebek arasında fiziksel temasın az olması, bebeğin ihtiyaç hissettiğinde anneyi ağlayarak çağırması ve annenin kayıtsız kalmasının bebekte hayati olan bağın kurulamamasına ya da zedelenmesine yol açar. Güven, bizim kuracağımız ilk ve nihai ilişkimizdir. Bizim toplumumuzda normal olarak değerlendirilen bakım yöntemlerinden biri; bebeğin kucağa alıştırılmaması esasıdır. Alışırsa devamlı ilgi ister, çocuk şımarık büyük... Bebeğin dünyaya bakış açısından baktığımızda vücudumuzu oynatmakta bile zorlanırken, yardım istemek, güven ilişkisini kurmak, korktuğumuzdan, kaygılandığımızdan en güvenmek istediğimiz kişiyi sesimizi kullanarak çağırıyoruz ama o kişi gelmiyor, temas etmiyor. İlk hissedeceğimiz şeyler korkmak, kaygılanmak ve çaresiz hissetmek olurdu sanırım. İlk düşündüğümüz şey ise, kimseye güvenemez gerektiğidir. Toplumda normal diye oturtulan düzenin sonuçlarının neler olabileceğini düşünün. Kimsenin kimseye güvenmediği bir toplumda ayakta kalmak! İşte bu sendromun neden önemli olduğu üzerinde daha çok düşünmemiz gerektiğini düşünüyorum. İnsanın nihai hedefinin mutlu olmak gibi bir yanlış anlayış peydahlandı. Mutlu olmak içinde konformist ve bencil bir yapı barındırıyor bana göre. İnsanın nihai hedefinin sevmek olduğu kanısındayım. Daha sosyal, daha paylaşımcı ve sebepsiz, an'da, spontane ve yaratıcı. Bizim bu spontane yaşantıyı yakalamak için geçmişten gelen sorgulanmamış, sonuçları analiz edilmemiş konserve bilgilerden kurtulmamız gerekir. Yaşadığımız bu çağda bilgiye erişimin çok kolay olduğu bir dönem geçiriyoruz. Bunun avantajlarını kullanmalıyız diye düşünüyorum. Bir profesörün çalışmalarını, görüşünü bir video sayesinde öğrenebiliyoruz. Müthiş bir imkan. Ân'da yaşadığınız, kendiniz olabildiğiniz günleri yaşananız temennisiyle hoşçakalın.
Uzun bir aradan sonra tekrardan merhabalar. Bugün sizlere daha önceden kaleme almadığım bir türde yazı paylaşacağım; gezi notları. Ara tatilde Almanya'nın güneyine kısa bir gezi yaptım. Gezide gördüklerimi, gözlemlerimi sizlerle paylaşmak istiyorum. Umarım zihninizde güzel bir yolculuk olur. "İnsanlara gemi yaptırmanın yolu onlara marangozluk öğretip görev vermek değil, engin denizlerin özlemini aşılamaktır". Saint Exupery Yolculuğum Sivas'tan İstanbul'a uçak seyahtiyle başladı. Yeni yapılan İstanbul Havalimanı inanılmaz derecede büyük ve içerisi alışveriş merkezlerinin bulunduğu kocaman bir çarşı... Her milletten insanla karşılaşıyorsunuz. Değişik bir iklime sahip. İnsan seli deamlı bir yerden bir yere yürüyor. Dinlenme sayılacak bir bekleyişten sonra Münih uçağına geçtik. Bizim uçak D11 kapısındaydı. D harfinde toplam 17 kapı var. Diğer kalan harfleri de çarpıp toplarsanız kasttetiğim havalimanının büyüklüğünü tahayyül edebilirsiniz. Münih uçağından aklımda kal...
Yorumlar
Yorum Gönder