Ana içeriğe atla

Gökyüzü Hep Tepeden mi Bakar?

Hafıza-î beşer nisyan ile malüldür. Güzeldir unutmak. Belki de unutabilmeyi güzel saymak gerekir. Şiir mevsimi gelmiş, pencere kenarına ilişmiş artık. Doğanın kontrastı artmış, yeşil uykudan uyanıyor, sarılar yerden arz-ı endam ediyor, sanki unutmuşuz gibi serçenin sesine kanıyoruz artık. Temiz hava davetsiz kendine köşe buluyor, en güzel senfoniler "play" tuşunda bekliyor. Kelimeler Albay'ım, kelimeler cemreye düşüyor. O kadar da anlamsız değil cümlelerin içinde valsini yaparken. Hele şiirin içinde kök boyasıyla dokunmuş gibi motifiyle göz alıyor. İsmet Özel'i, Orhan Veli'si, Attila İlhan'ı kendi sesinden dolduruyor gökyüzünü. Bizim konuşup konuşup şişirdiğimiz gökyüzünü onlar açıyor, yağmur gibi iniyorlar taze toprak kokusuyla. Ömür hanıma içli konuşma yapan Şükrü Erbaş'la yağan karı güzellemiştim, şimdi Dalgacı Mahmut'la zihnimde navruzlar, çiğdemler açıyor. Hem de denizin ortasında. Dalga da geçerim sanki denizin kıyısındaymışım gibi. Hayat zaten yüklemlerle doluyken kim n'apsın cümlenin ortasını, başını. Bazen düşünüyorum da yürümek bile görevden sayılıyor. Oysa sohbetin dağıtamadığı zaman yok gibi gelir bana. Galata kulesinden İstanbul'a bakar gibi zamanı dondurmanın başka bir adı olmalı. Yürüyüşler su sesinde. Kar mı yağmalı yoksa yağmur yeter mi tereddütündeyiz. Mevsimler değişiyor da sanki uzaklaşır gibi değişiyor. Bizden kopar diye korkuyoruz. Oysa ki cam kenarında zaten gökyüzü var, dalgın olmayana.
Bazen üşüşür zihnime dargın mıyız gökyüzüne? Korkmaktan konuşamıyoruz gibi gökyüzüyle. Öğretisi isyansız olur muydu? İsyan etmeden, şükür? Gökyüzü hep tepeden mi bakar bize, sanki sevgisizmiş gibi? Ya da bizim sevigimiz mi yetişmiyor o kadar yüksekliğe? Ben korkarak sevmekten sıkıldım. Bir şeylere yetişme, uyumlanma telaşından yoruldum. Sanki yeryüzünde sokakların arasında labirentteyim gökyüzü kuşbakışı beni izliyor. "Şurdan şu sokağa dönse yolunu bulacak!" minvalinden alaycı bir kuş bu. İnsan bazen zorlandığını anlatırken bile zorlanıyor; derûnun derini. Âsaf Hâlet Çelebi'nin yorgunluğu bu;
ibrâhîm içimdeki putları devir elindeki baltayla kırılan putların yerine yenilerini koyan kim güneş buzdan evimi yıktı koca buzlar düştü putların boyunları kırıldı ibrâhîm güneşi evime sokan kim asma bahçelerinde dolaşan güzelleri buhtunnasır put yaptı ben ki zamansız bahçeleri kucakladım güzeller bende kaldı ibrâhîm gönlümü put sanıp da kıran kim

Yorumlar

  1. "Yok öyle umutları yitirip karanlıkta savrulmak, unutma aynı gökyüzü altında bir direniştir yaşamak."
    Sayın hocam, gökyüzünden habersiz uçurtma uçurulmaz.

    YanıtlaSil
  2. Gökyüzüne uçurttum avazımı da umudumu da sayın hocam.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Penzberg Günlüğü

Uzun bir aradan sonra tekrardan merhabalar. Bugün sizlere daha önceden kaleme almadığım bir türde yazı paylaşacağım; gezi notları. Ara tatilde Almanya'nın güneyine kısa bir gezi yaptım. Gezide gördüklerimi, gözlemlerimi sizlerle paylaşmak istiyorum. Umarım zihninizde güzel bir yolculuk olur. "İnsanlara gemi yaptırmanın yolu onlara marangozluk öğretip görev vermek değil, engin denizlerin özlemini aşılamaktır". Saint Exupery Yolculuğum Sivas'tan İstanbul'a uçak seyahtiyle başladı. Yeni yapılan İstanbul Havalimanı inanılmaz derecede büyük ve içerisi alışveriş merkezlerinin bulunduğu kocaman bir çarşı... Her milletten insanla karşılaşıyorsunuz. Değişik bir iklime sahip. İnsan seli deamlı bir yerden bir yere yürüyor. Dinlenme sayılacak bir bekleyişten sonra Münih uçağına geçtik. Bizim uçak D11 kapısındaydı. D harfinde toplam 17 kapı var. Diğer kalan harfleri de çarpıp toplarsanız kasttetiğim havalimanının büyüklüğünü tahayyül edebilirsiniz. Münih uçağından aklımda kal...

Innsbruck Günlüğü 1. Bölüm (Şehir)

Gezi yazısının ikinci kısmından merhabalar. Bu yazıda size Avusturya'nın Innsbruck şehrini anlatmak istiyorum. Inns nehri yanında bulunan şehrin, isminin ikinci kısmı köprü anlamına geliyor. Innsbruck'u beni akrabam sevgili Zekiye BALDIK gezdirdi. Yol boyu şahane sohbeti ve şehirlere ait fantastik bilgileri sayesinde çok güzel bir gezi oldu. Almanya'dan Alp Dağlarını aşınca hemen Avusturya'ya geçmiş oluyorsunuz. Büyüleyici göl manzaraları, dağ manzaraları ve tarihi birçok mekanı görme şansım oldu. Gittiğimizde hava kapalıydı. Normalde bu mevsimde haftalar süren kapalı havaya ben bir gün denk gelmiş oldum. Benim için farklı bir fırsat kapısı oldu; Swarovski müzesi ve Schloss Ambras'ı (Ambras Kalesi) gezme şansım oldu. Ki çocukluk hayalimdir müze gezmek. Beni çok büyüler. Tabi bu iki müzenin dışında şehir merkezini de turladık. Bir binanın çok ilginç bir yanı varmış, gözlerimiz büyülendi, The Golden Roof (Altın Çatı). Binanın bir kısmında bulunan çatı, saf altından ya...

Gerçekten Duygu

Uzunca bir süreden sonra merhabalar. Umarım geçen süre içinde güzel vakit geçirmişsinizdir. Bu yazıda yaşam ve gerçeklik üzerine bir şeyler yazmak istiyorum. Tabi ki olmazsa olmazım duygular üzerinden bahsedeceğim. Son zamanlarda zihnimi işgal düşünce; "yaşam, gerçekliğe ulaşma, gerçekliği yaşama savaşıdır". Duyguların ve mantığın arasında gidip gelirken en fazla eğilimin mantıklı davranma, yaşama üzerine olduğunu görüyorum. Mantıktan kaideler, mantıktan planlar kuruluyor ama dışarıdan bakıldığında da her şey mantıksız görünüyor. Birçok felsefe, psikoloji ve psikiyatri ekolü algı üzerinde dönüp dolanıyor. Felsefe algıladığımız dünyanın gerçek olup olmadığıyla tartışırken, psikoloji bilimi algıları kabul edip yönetilebileceğini açıklamaya çalışıyor. Nöroloji ekolleri de algının nöral ağları üzerinde deneylerle ispat peşinde. Üç görüşü de eleştiriyor değilim. Üçünden de beslenildiğinde gayet sağlıklı bir sonuca gidilebilir. Gerçekliği algılamamızı engelleyen bir şeyler var; duy...