Ana içeriğe atla

Kayıtlar

2020 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Kitap Oku-ma Sorunsalı

Ülkede pek yaygın olan, hatta kahvehane köşelerinde dahi günün her daim problemi olan "Kitap okumuyoruz!" sorunsalı, her gün zihnimizi meşgul etmekte, problemin çözümünü de bulmayıp bir sonraki güne konuşuruz diye bıraktığımız bir mevzu olarak hayatımızda yerini almaktadır. Şimdi diyeceksiniz ki her yerde bu kadar görünür hale gelmiş bir problem neden çözüme kavuşmaz? Evvela her sorun konuşulduğunda çözüme kavuşacak diye bir kaide yok. Konuşmanın ekseriyeti sızlanma, şikayet etme, konuşmak için konuşma, bilmişlik taslama, imaj için yapılıyorsa oradan çözüm çıkması pek mümkün değil. E tabi gerçekten bu problemi üzerine almamak, gelişim ve değişim ihtiyacı hissetmemek de çözüme götürmez. Genelde de çözüm belirli bir zümreye atılır ve gelişim ve değişim süreci öylece kalakalır. "Bir öğretmen okuma sevgisini aşılamıyorsa, rol model olmuyorsa... Değil mi canım!!!" O kadar benzer saçmalıklar ki... Evvela kitap okuma taklidî bir davranış olmamalı. Kitap okuyanlar bilir; bi...

Ağacın Kokusunu Duymak

Öyle meşakkatli bir hayatı yaşıyoruz ki bir parkta yürürken tartışan konuşmalardan dolayı ağacın kokusunu duyamıyoruz. Hatta gözlerimiz kaldırım taşını takip etmekten ağaçların ne ağacı olduğunu sormuyor. Ben en çok yağmur sonrası açan güneşte yürümeyi severim. Sanki bir tazeleniş oluyor ağaçlarda. Sanki, uzun süre nefes tuttuktan sonra yağmurla yıkanıp güneşle uzun bir nefes alıyor ağaçlar. Bunu ben hissedip, düşündüğüme göre ağaçlar da yaşıyor olmalı diyorum. Belki bir anlam yüklemek istiyorum, kim bilir... Bu ağaçların gölgesinde diyorum, tılsımlı bir şeyler var. Ağaç gölgesinde yürüyen başlıyor düşünmeye. Kim neyi çözmeye, analiz etmeye çalışıyor bilmiyorum ama gözlerden anlaşılıyor. Sanki Çınar yaprağının şekersi kokusu sufle veriyor. Başlıyor yürümeye, düşünmeye insan. Sonra ıhlamur, mola ver diyor. Kokusu duraklatıyor. Biraz daha yürümeye başlayınca palamut yaprakları sahne gibi uzanmış en büyük oyuncusunu arıyor. Bütün hışırtıları takip ediyor seyirciler. Sincap elindekiyle ale...

Kişiselleştirme ve Güç

Dolambaçlı ilişkilerin, gardı doğuştan alınmış iletişimin çevrelediği sosyal bir düzende yaşıyoruz artık. Herhangi bir kişinin size söylediği iltifat ya da tam tersi hakaretin sebebini bilmeniz şart. Zaten bu büyümenin, olgunlaşmanın işaretlerinden biri. Kastedilenin arkasına saklanmış gerçeği bulmak... Güney Amerika kızılderililerinin Toltek Bilgeliği adını verdikleri bir öğreti bütünü var. Bu öğretinin içinde 4 anlaşmadan bahsedilir (5. anlaşma da yazılmıştır.). Bu 4 anlaşmadan biri, dört öğretiden biri, kişiselleştirme! öğretisidir. Karşına çıkacak birisi sana öfkeli, kızgın ya da tam tersi ilgili, iltifat eden biri olarak yaklaşabilir. Öğretiye göre, bu duyguların nedeni sen olmayabilirsin, bu yüzden kızgınlığı üstünden at, iltifata şüpheyle yaklaş; yani kendin için duyguyu kişiselleştirme. Şu birbirimizi anlamadığımız ama herkesten anlayış beklediğimiz hayatta aslında çok zor bir yeti, kişiselleştirmemek. Günlük stres yanımızda taşıdığımız bir şey haline geldiği için bu girift düz...

Manipülasyon Ehliyeti Nereden Alınır?

Manipülasyon, üzerinde çok bilgi sahibi olmadığımız ancak çok sıkışınca kullandığımız bir kelime. Ancak iletişimle başlayıp ilişkiler üzerinde çok derin bir etki sahip olgu. Konuyu biraz araştırınca sanki bütün yaşamımız manipülatif ağlarla dolu gibi düşünülüyoruz. Evet, bilinçli ya da bilinçsiz bize öğretilmiş ya da kültürleştirilmiş birçok manipülasyon şeklini hem kullanıyoruz hem de maruz kalıyoruz. Bazılarına isteyerek razı dahi oluyoruz. Biyolojik, psikolojik ya da fiziksel üstünlüğe sahip kişilerin manipüle etme olasılığının yüksek olduğunu söyleyebilirim. Şimdiye kadar üzerinde düşündüğüm, hatta itiraf etmek gerekirse kapıldığım bir manipülasyon mevzusu var; kadınlar ne ister?  Dışarıdan bakıldığında ne alakası var denilebilir ancak biraz düşününce konu açığa kavuşacaktır. Kadınlar ne ister sorusu senelerdir erkeklerin bir türlü cevabını bulamadığı bir soru. Çok zekice sorulmuş bir soru. İlk öncelikle bir hedef belirtiyor; kadının ne istediğini bul. İkincisi bir belirsizlik ...

Whale Syndrome Alone

Okyanus bilimciler 1989 yılında Pasifik okyanusunda belli başlı bir sesi kaydederler. Bu sesin balinaların söylediği, birbirleriyle iletişimlerini sağladığı şarkılardan farklı olduğu keşfedilmiş. Balinalar 12-25 Hertz aralığında şarkı söylerken bu balinanın şarkısı 52 Hertz seviyesinde olduğunu keşfetmişler. Farklı seviyedeki bu şarkı balinanın diğer balinalarla iletişime geçmesini engellediğinden balina da devamlı tek ve yalnız yaşamak zorunda kalmış. Şimdilerde kadın erkek ilişkilerinde bu durumun benzer şekilde sendromlaştığını görüyorum. Kadınların verdiği mesajları erkeklerin anlamadığı, erkeklerin verdiği mesajların kadınlar tarafından yok sayıldığını görüyorum. En basitinden iki cinsiyetin, hayata karşı motivasyon şekillerinden bu fark daha net görülebilir diye düşünüyorum. Maalesef ki sosyal medyanın göstermediği bir şey var; insan biyolojik tarafı da olan bir varlık. Oluşturulan "cool" havaların neye takabül ettiğini, nasıl bir etki yarattığını, gelecek için ne anla...

Bu İkileme Çare Var mıdır?

Anahtar bir kelime arıyorum, kimseyi kırmadan, hiçbir şey dökmeden anlatsın anlatacaklarımı. Keşke bu kadar kolay olabilse anlatabilmek. Şu yaşımda en çok zorlandığım şey; anlatabilmek. Herkesin ilk aklına gelebilecek iki neden sayabilirim; anlatmayı becerememek ya da karşıda oluşabilecek direnç. Sözleri etkili kullanma becerisini sanırım üniversite yıllarında bir raya oturtmuştum. Samsunun bana bu konuda elverişli bir ortam sağladığını söyleyebilirim. Ancak ilk çalıştığım ve şimdilerde çalıştığım şehirde bu beceriyi kullanmakta zorlanıyorum. Evet ikinci nedene bağlanıyoruz burada; direnç. Direncin oluşmasının nedenleri üzerinde çok düşündüm diyebilirim. Bulduklarım arasında kendi sistemime kastadebilecek şeyler bile çıktı. Ama artık problemin kaynağı olarak kendimi görmüyorum. Bu haksızlığı bir defa yapınca direncin aşılamadığını gördüm çünkü. Yaşadığım şehirde herkes her şeyi bilir, herkesin her şey hakkında mutlaka bir fikri vardır. Bu sizin uzmanlaşmaya başladığınız mesleki bir kon...

Başarı Obsesyonu

Obsesyonun nasıl oluştuğuyla ilgili çok mantıklı sebepler vardır ancak "başarılı çocuk" saplantısının mutluluktan çok üzüntü getirdiği muhakkak. Dikkatin, odaklanmanın bir sanrılı vardır ki o da; dikkat edilen şeyin dışı da başka bir şeye odaklanmaya izin vermemesidir. Mesleki hayatımın içinde çok fazla anne babanın bu saplantıya kurtarıcı gibi sarıldığını gördüm. Hatta bazı çocukların böyle anne babaya sahip olduğunu düşündüm. Tedirginlik, huzursuzluk, tatmin olamama, yetmeyecek hissi... Her bir çocuğun semptomu oran olarak, karışım olarak değişebiliyor. Ama sonuç olarak değişmeyen hep bir bir şey var; başarılı olayım derken, kendi hayatını yaşamayı unutmak. Anne babaların kaygılı yapısının en doğru kararı veremeyeceği nörolojik olarak çok basit bir gerçek. Ama bünün bilinmesine rağmen kaygılı anne babanın en doğru karar veren ebeveyn olması kültünün yerleşmiş olması ironidir. Evet, her ironinin ispatladığı gibi insan, irrasyonel bir varlıktır. Başarılı çocuk olabilmek için...