Ana içeriğe atla

Whale Syndrome Alone

Okyanus bilimciler 1989 yılında Pasifik okyanusunda belli başlı bir sesi kaydederler. Bu sesin balinaların söylediği, birbirleriyle iletişimlerini sağladığı şarkılardan farklı olduğu keşfedilmiş. Balinalar 12-25 Hertz aralığında şarkı söylerken bu balinanın şarkısı 52 Hertz seviyesinde olduğunu keşfetmişler. Farklı seviyedeki bu şarkı balinanın diğer balinalarla iletişime geçmesini engellediğinden balina da devamlı tek ve yalnız yaşamak zorunda kalmış. Şimdilerde kadın erkek ilişkilerinde bu durumun benzer şekilde sendromlaştığını görüyorum. Kadınların verdiği mesajları erkeklerin anlamadığı, erkeklerin verdiği mesajların kadınlar tarafından yok sayıldığını görüyorum. En basitinden iki cinsiyetin, hayata karşı motivasyon şekillerinden bu fark daha net görülebilir diye düşünüyorum. Maalesef ki sosyal medyanın göstermediği bir şey var; insan biyolojik tarafı da olan bir varlık. Oluşturulan "cool" havaların neye takabül ettiğini, nasıl bir etki yarattığını, gelecek için ne anlam ifade ettiği konusunda kafa karışıklığı var. Özellikle kadınların, nasıl erkek tercih ettiği sorusu, erkekler için bir stres kaynağı. Biyolojik olarak kadının rolü ile erkeğin rolünü birbirine eşitlemek gibi farazi akımlar var. Ancak erkeklerin davranışlarının kadınların duruşu, hayat görüşüne göre şekillendiğini söylemek yerine olur diye düşünüyorum. Bu "cool" ya da "alfa erkek" imajlarının aslında çok doğal olmadığı kanısındayım. Duyguları görmezden gelip, daha hoyrat davranan erkeklerin, ilerleyen yıllarda anlayışlı babalara dönüşmesi biraz zor. Çocuk eğitiminde, aile kültürünün olgunlaşmasında babanın rolünün önemli olduğu açık. Ancak şimdi yetişen neslin kadınları, evlilik olgunluğundan ziyadesiyle uzakta. Erkeklerin de çok farklı olduğunu düşünmüyorum. İlişki için emek harcamak, iletişimi çatışmasız hale getirip, gelecekle ilgili planlar yapmak çok banal şeyler artık. Yerini ne aldıysa gerçekten tehlikeli. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Penzberg Günlüğü

Uzun bir aradan sonra tekrardan merhabalar. Bugün sizlere daha önceden kaleme almadığım bir türde yazı paylaşacağım; gezi notları. Ara tatilde Almanya'nın güneyine kısa bir gezi yaptım. Gezide gördüklerimi, gözlemlerimi sizlerle paylaşmak istiyorum. Umarım zihninizde güzel bir yolculuk olur. "İnsanlara gemi yaptırmanın yolu onlara marangozluk öğretip görev vermek değil, engin denizlerin özlemini aşılamaktır". Saint Exupery Yolculuğum Sivas'tan İstanbul'a uçak seyahtiyle başladı. Yeni yapılan İstanbul Havalimanı inanılmaz derecede büyük ve içerisi alışveriş merkezlerinin bulunduğu kocaman bir çarşı... Her milletten insanla karşılaşıyorsunuz. Değişik bir iklime sahip. İnsan seli deamlı bir yerden bir yere yürüyor. Dinlenme sayılacak bir bekleyişten sonra Münih uçağına geçtik. Bizim uçak D11 kapısındaydı. D harfinde toplam 17 kapı var. Diğer kalan harfleri de çarpıp toplarsanız kasttetiğim havalimanının büyüklüğünü tahayyül edebilirsiniz. Münih uçağından aklımda kal...

Innsbruck Günlüğü 1. Bölüm (Şehir)

Gezi yazısının ikinci kısmından merhabalar. Bu yazıda size Avusturya'nın Innsbruck şehrini anlatmak istiyorum. Inns nehri yanında bulunan şehrin, isminin ikinci kısmı köprü anlamına geliyor. Innsbruck'u beni akrabam sevgili Zekiye BALDIK gezdirdi. Yol boyu şahane sohbeti ve şehirlere ait fantastik bilgileri sayesinde çok güzel bir gezi oldu. Almanya'dan Alp Dağlarını aşınca hemen Avusturya'ya geçmiş oluyorsunuz. Büyüleyici göl manzaraları, dağ manzaraları ve tarihi birçok mekanı görme şansım oldu. Gittiğimizde hava kapalıydı. Normalde bu mevsimde haftalar süren kapalı havaya ben bir gün denk gelmiş oldum. Benim için farklı bir fırsat kapısı oldu; Swarovski müzesi ve Schloss Ambras'ı (Ambras Kalesi) gezme şansım oldu. Ki çocukluk hayalimdir müze gezmek. Beni çok büyüler. Tabi bu iki müzenin dışında şehir merkezini de turladık. Bir binanın çok ilginç bir yanı varmış, gözlerimiz büyülendi, The Golden Roof (Altın Çatı). Binanın bir kısmında bulunan çatı, saf altından ya...

Gerçekten Duygu

Uzunca bir süreden sonra merhabalar. Umarım geçen süre içinde güzel vakit geçirmişsinizdir. Bu yazıda yaşam ve gerçeklik üzerine bir şeyler yazmak istiyorum. Tabi ki olmazsa olmazım duygular üzerinden bahsedeceğim. Son zamanlarda zihnimi işgal düşünce; "yaşam, gerçekliğe ulaşma, gerçekliği yaşama savaşıdır". Duyguların ve mantığın arasında gidip gelirken en fazla eğilimin mantıklı davranma, yaşama üzerine olduğunu görüyorum. Mantıktan kaideler, mantıktan planlar kuruluyor ama dışarıdan bakıldığında da her şey mantıksız görünüyor. Birçok felsefe, psikoloji ve psikiyatri ekolü algı üzerinde dönüp dolanıyor. Felsefe algıladığımız dünyanın gerçek olup olmadığıyla tartışırken, psikoloji bilimi algıları kabul edip yönetilebileceğini açıklamaya çalışıyor. Nöroloji ekolleri de algının nöral ağları üzerinde deneylerle ispat peşinde. Üç görüşü de eleştiriyor değilim. Üçünden de beslenildiğinde gayet sağlıklı bir sonuca gidilebilir. Gerçekliği algılamamızı engelleyen bir şeyler var; duy...