Ana içeriğe atla

Hüznün Huylanışı; Zorunlu Kitap Aşısı

Merhabalar. Bir süre düşüncelerimin tıkandığını hissettim. Sanırım duygusal olarak yığılmışlığın verdiği bir bezginginlik, monotonluğun yaratıcılığa taş koyması gibi bir durum yaşadım. Sıkı can iyidir. Çocukluğumu hatırladığımda hep sıkıldığımda kendimce oyunlar türetirdim. Zihnimden tiradlar atardım. Gözümün önünde bir şeylerin hayalini derinlemesine bulabiliyordum. Hayal edebilmek, tahayyül edebilmek güzel bir şey. En son yaptığım yürüyüşte zihnimin de hızlandığını farkettim. Mirkelam gibi mahallede koşmaya başlamadım tabi ki! Ama zihnim aradığını bulmuş gibi paldır küldür düşünceleri devindirmeye başladı. Çıkarımlar ya da farkındalıklar çıktı. Tabi cümleyle ifade edecek olsam çok basit farkındalıklar olurdu, siz de bunu azımsayabilirdiniz. Oysa ki dışarıdan basit gibi görünen benim için karmaşık olabiliyor. Biliyorsunuz ki zihin taşınması yaşanması ağır olan duygular varken sizi o temalardan uzak tutar. Yani zihnimin bana sakladığını görebilmem benim için büyük bir adım.
Zihnime hücum eden konulardan biri şu aşısı bulunamamış kitap sevgisi! Biz çocuklara neden kitap okuma davranışı kazandıramıyoruz? Aslında sorunun cevabı çocuklarımıza neden yemek pişirmeyi öğretemediğimizle de ironik olarak aynı. Zorundalık haline gelmiş her eylemden sevgi, iştiyak, meşguliyet azalır. Entellektüel bir standardı olmayan bir anne babanın çocuğuna kitap sevgisi! aşılaması zaten olanaksız. Biz okumadık onlar okusun demek ben sorunun parçası değilim, çözümü de benim yapmadığım belirsizliğe atarak sorumluluktan kurtuluyorum demek. Ben söyledim ama o yapmadı, benden bu kadar deyip sıvışmak en idealidir. Nasıl olsa çok iyi ebevynliğin yolu kulağa seslenmektir! Değil tabi ki. Bizim evrimimizde çocuğun en fazla kullandığı öğrenme yöntemi, görerektir. Görür taklit eder. Görür kültür oluşturur. Gör-gülü olmak da buradan gelir. Görgüsüz diye ünlediğimiz kişilerle ne kadar konuşursak konuşalım anlaşmama eğilimindedirler. Annenin babanın kitap okumak gibi zevki olmadığı bir evde kitap sevgisi sahtekarlıktır. Şarta bağlanmıştır ve menfaat bağları saklar. Özellikle bir bir zehir cümle vardır ki bundan arınmak kolay değil; başarı için okumak. Dünyada duyduğum en büyük safsata; başarıdır. Kelimenin anlamına bakmaksızın yüklediğimiz o duygular o büyük beklentiler, düşünceler hasta bir insan olmanın yolunu açar. Başarılı olup da ruhu hastalanmamış çok az insan görürsünüz. İnsan sevgisinde kendi seçimini yapabilmeli. Yani çocuklar için kitap okumayı zorunlu hale getirmekle zevgi kazanılmıyor. Bazen görüyorum zorlarsak istediğimizi yaptırabiliriz minvalinde bakış açıları var. Hani şu dış motivasyon, iç motivasyon mevzusu. İç motivasyon taşıyan öğrencilerimin birçoğu köyde yaşayan, hayvan bakımını, tarımı bilen yapan çocuklardı. Zorunda bırakılmış bir hayatı kim neden sahiplensin. Ben biliyorum ki şehirde birçok imkana sahip çocuk, o köyde yaşayan çocuktan çok daha mutsuz. Köyde çalışırken öğretmenlerin ilk çıkarımı, bu çocuklar mutlu oluyordu. İronik. Hangi hayatın daha iyi, hangisine yetişmek zorunda olduğumuzu bir durup düşünmek gerekiyor sanırım. Böyle tavsiyeli bir ton planlamamıştım ama hüznün huylanışı serisinde duygulara gem vurmuyorum. İçimde bir ses herkese, bırakınız hissetsinler diyor. Hoşçakalın. Hissedin.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Penzberg Günlüğü

Uzun bir aradan sonra tekrardan merhabalar. Bugün sizlere daha önceden kaleme almadığım bir türde yazı paylaşacağım; gezi notları. Ara tatilde Almanya'nın güneyine kısa bir gezi yaptım. Gezide gördüklerimi, gözlemlerimi sizlerle paylaşmak istiyorum. Umarım zihninizde güzel bir yolculuk olur. "İnsanlara gemi yaptırmanın yolu onlara marangozluk öğretip görev vermek değil, engin denizlerin özlemini aşılamaktır". Saint Exupery Yolculuğum Sivas'tan İstanbul'a uçak seyahtiyle başladı. Yeni yapılan İstanbul Havalimanı inanılmaz derecede büyük ve içerisi alışveriş merkezlerinin bulunduğu kocaman bir çarşı... Her milletten insanla karşılaşıyorsunuz. Değişik bir iklime sahip. İnsan seli deamlı bir yerden bir yere yürüyor. Dinlenme sayılacak bir bekleyişten sonra Münih uçağına geçtik. Bizim uçak D11 kapısındaydı. D harfinde toplam 17 kapı var. Diğer kalan harfleri de çarpıp toplarsanız kasttetiğim havalimanının büyüklüğünü tahayyül edebilirsiniz. Münih uçağından aklımda kal...

Innsbruck Günlüğü 1. Bölüm (Şehir)

Gezi yazısının ikinci kısmından merhabalar. Bu yazıda size Avusturya'nın Innsbruck şehrini anlatmak istiyorum. Inns nehri yanında bulunan şehrin, isminin ikinci kısmı köprü anlamına geliyor. Innsbruck'u beni akrabam sevgili Zekiye BALDIK gezdirdi. Yol boyu şahane sohbeti ve şehirlere ait fantastik bilgileri sayesinde çok güzel bir gezi oldu. Almanya'dan Alp Dağlarını aşınca hemen Avusturya'ya geçmiş oluyorsunuz. Büyüleyici göl manzaraları, dağ manzaraları ve tarihi birçok mekanı görme şansım oldu. Gittiğimizde hava kapalıydı. Normalde bu mevsimde haftalar süren kapalı havaya ben bir gün denk gelmiş oldum. Benim için farklı bir fırsat kapısı oldu; Swarovski müzesi ve Schloss Ambras'ı (Ambras Kalesi) gezme şansım oldu. Ki çocukluk hayalimdir müze gezmek. Beni çok büyüler. Tabi bu iki müzenin dışında şehir merkezini de turladık. Bir binanın çok ilginç bir yanı varmış, gözlerimiz büyülendi, The Golden Roof (Altın Çatı). Binanın bir kısmında bulunan çatı, saf altından ya...

Gerçekten Duygu

Uzunca bir süreden sonra merhabalar. Umarım geçen süre içinde güzel vakit geçirmişsinizdir. Bu yazıda yaşam ve gerçeklik üzerine bir şeyler yazmak istiyorum. Tabi ki olmazsa olmazım duygular üzerinden bahsedeceğim. Son zamanlarda zihnimi işgal düşünce; "yaşam, gerçekliğe ulaşma, gerçekliği yaşama savaşıdır". Duyguların ve mantığın arasında gidip gelirken en fazla eğilimin mantıklı davranma, yaşama üzerine olduğunu görüyorum. Mantıktan kaideler, mantıktan planlar kuruluyor ama dışarıdan bakıldığında da her şey mantıksız görünüyor. Birçok felsefe, psikoloji ve psikiyatri ekolü algı üzerinde dönüp dolanıyor. Felsefe algıladığımız dünyanın gerçek olup olmadığıyla tartışırken, psikoloji bilimi algıları kabul edip yönetilebileceğini açıklamaya çalışıyor. Nöroloji ekolleri de algının nöral ağları üzerinde deneylerle ispat peşinde. Üç görüşü de eleştiriyor değilim. Üçünden de beslenildiğinde gayet sağlıklı bir sonuca gidilebilir. Gerçekliği algılamamızı engelleyen bir şeyler var; duy...