Ana içeriğe atla

Ben Bir Şatonun Peşindeyim!

Merhabalar. Zemheri diye bildiğimiz ama sabah karşılaşınca şaşırdığımız havaları yaşıyoruz. Sanki çok kar yağmış gibi yola atılan tuzların tozuna bulandık. Temizliğin hastalığı önlediğini unutuyoruz gibi. Böyle sitemkar başladım ama yaşamanın ciddiyetini sorgular hale geldim. Son senelerde beğenilen bir sahne vardı; kaza yapılmış arabanın içinde bir kadın diğeri "Kalk abla oynayalım!" diyerek parmaklarını şıklatıyordu. Metaforik bir sahne. Travma tepkisi geliştirmişir biri ile hayatı sorgulayan birinin yan yana gelmesi... Güzel bir sahne. Konu olarak ele alacaklarım belki başka şeyler olacak ama bakalım spontane neler çıkacak.
Dücane Cündioğlu, yaptığı programların birinde "Ben bir şato hayal ediyordum ama şimdi bir kulübeyi inşaa etmenin derdindeyim" demişti. Konuşmanın tümünü dinleyenler neyi kastettiğini daha iyi anlayacaklardır. Kurulmak istenen, hayal edilen ideal dünya ile gerçek dünya arasındaki farkı temsilen; sıcak soğuk havanın karşılaşması verilebilir. Dünyadan bir şeyler isterken, ihtiyacımızın ne olduğunu unutuyoruz bazen. Oysa ki dünyaya gelmeden bize öğretilen ilk öğreti; sığacak kadar yerimizin olması. Öldüğümüzde de aynı şey geçerlidir. Şato, insanın fıtratına uygun bir yerleşimi çağrıştırmaz zihnimde. Şaşası, şatafatı pek çoktur ancak dünyanın gerçeklerinden biraz uzaktır. Kendi zihnim için şunu söyleyebilirim; üniversite okurken her çeşit bilgiye saldırır, her şeyi öğrenmek isterdim. Bir hocam bunun iyi bir şey olmadığını, odaklanmamı engelleyeceğini, yorulacağımı söylemişti. Bu kadar iştahla öğrenmeye çalışmak yerine kendimi yavaşlatmam gerektiğini de sözlerine eklemişti. Ben bir şatonun peşimdeydim. Her şeyi bilerek, söz sahibi olarak kendimi gösterecektim. Ama bunun tabii bir şey olmadığı ortaya çıktı. Şimdilerde kulübeye ben de razıyım. Hatta bir kulübe inşaa edebilir miyim onu bile bilmiyorum. Anne karnının ilk öğretisi haddini bilmekse, bunun için adım atmam gerekir sanırım. Gözlemlediğim kadarıyla çoğunluk şatonun arayışında. Nasıl gerçeklerden bu kadar koptuk bilemiyorum. Çok komiktir bizim uzunluk ölçülerini kullanmamızla diğer kültürlerden birilerinin kullanımı birbirinden farklıdır. Biz bir konuda mübalağa yaparken 2 saat yol yürüdük deriz ama ancak 3-4 dakika olmuştur. Birinci sınıfta bir öğrencim piknik gezisinde yaklaşık olarak 4-5 metre yokuş tırmandıktan sonra kilometrelerce yürüyoruz diye sitem etmişti. Tabi ki uzunluk ölçülerini bilmiyordu ancak abartmanın ne demek olduğunu kültürel olarak öğrenmişti. Belki duyguların da abartılarak ifadesi duygulara karşı tavrımızı bune benzer değiştiriyor olabilir. Hem cenazede hem düğünde ağlayabilmeyi hala anlamlandırabilmiş değilim. Biz böyleyiz demeyi kabullenemiyorum. Sanırım bazı şeylerin değiştirilmesi gerekiyor. Gerçekle barışık olduğumuz günlerin hasretiyle hoşçakalın.

Yorumlar

  1. Hayallerim neydi neye razı oldum dememek gerek sayın hocam.Eğer bir kulübenin hayalini kurmaya başladıysanız, bütün o şatafattan gösterişten vazgeçmişseniz, olgunlaşmış ve bazı konularda derinleşmişsiniz demektir.
    Cüssenizin sığacağı değil hayallerinizin sığacağı bir kulübeniz olsun ...

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Penzberg Günlüğü

Uzun bir aradan sonra tekrardan merhabalar. Bugün sizlere daha önceden kaleme almadığım bir türde yazı paylaşacağım; gezi notları. Ara tatilde Almanya'nın güneyine kısa bir gezi yaptım. Gezide gördüklerimi, gözlemlerimi sizlerle paylaşmak istiyorum. Umarım zihninizde güzel bir yolculuk olur. "İnsanlara gemi yaptırmanın yolu onlara marangozluk öğretip görev vermek değil, engin denizlerin özlemini aşılamaktır". Saint Exupery Yolculuğum Sivas'tan İstanbul'a uçak seyahtiyle başladı. Yeni yapılan İstanbul Havalimanı inanılmaz derecede büyük ve içerisi alışveriş merkezlerinin bulunduğu kocaman bir çarşı... Her milletten insanla karşılaşıyorsunuz. Değişik bir iklime sahip. İnsan seli deamlı bir yerden bir yere yürüyor. Dinlenme sayılacak bir bekleyişten sonra Münih uçağına geçtik. Bizim uçak D11 kapısındaydı. D harfinde toplam 17 kapı var. Diğer kalan harfleri de çarpıp toplarsanız kasttetiğim havalimanının büyüklüğünü tahayyül edebilirsiniz. Münih uçağından aklımda kal...

Innsbruck Günlüğü 1. Bölüm (Şehir)

Gezi yazısının ikinci kısmından merhabalar. Bu yazıda size Avusturya'nın Innsbruck şehrini anlatmak istiyorum. Inns nehri yanında bulunan şehrin, isminin ikinci kısmı köprü anlamına geliyor. Innsbruck'u beni akrabam sevgili Zekiye BALDIK gezdirdi. Yol boyu şahane sohbeti ve şehirlere ait fantastik bilgileri sayesinde çok güzel bir gezi oldu. Almanya'dan Alp Dağlarını aşınca hemen Avusturya'ya geçmiş oluyorsunuz. Büyüleyici göl manzaraları, dağ manzaraları ve tarihi birçok mekanı görme şansım oldu. Gittiğimizde hava kapalıydı. Normalde bu mevsimde haftalar süren kapalı havaya ben bir gün denk gelmiş oldum. Benim için farklı bir fırsat kapısı oldu; Swarovski müzesi ve Schloss Ambras'ı (Ambras Kalesi) gezme şansım oldu. Ki çocukluk hayalimdir müze gezmek. Beni çok büyüler. Tabi bu iki müzenin dışında şehir merkezini de turladık. Bir binanın çok ilginç bir yanı varmış, gözlerimiz büyülendi, The Golden Roof (Altın Çatı). Binanın bir kısmında bulunan çatı, saf altından ya...

Gerçekten Duygu

Uzunca bir süreden sonra merhabalar. Umarım geçen süre içinde güzel vakit geçirmişsinizdir. Bu yazıda yaşam ve gerçeklik üzerine bir şeyler yazmak istiyorum. Tabi ki olmazsa olmazım duygular üzerinden bahsedeceğim. Son zamanlarda zihnimi işgal düşünce; "yaşam, gerçekliğe ulaşma, gerçekliği yaşama savaşıdır". Duyguların ve mantığın arasında gidip gelirken en fazla eğilimin mantıklı davranma, yaşama üzerine olduğunu görüyorum. Mantıktan kaideler, mantıktan planlar kuruluyor ama dışarıdan bakıldığında da her şey mantıksız görünüyor. Birçok felsefe, psikoloji ve psikiyatri ekolü algı üzerinde dönüp dolanıyor. Felsefe algıladığımız dünyanın gerçek olup olmadığıyla tartışırken, psikoloji bilimi algıları kabul edip yönetilebileceğini açıklamaya çalışıyor. Nöroloji ekolleri de algının nöral ağları üzerinde deneylerle ispat peşinde. Üç görüşü de eleştiriyor değilim. Üçünden de beslenildiğinde gayet sağlıklı bir sonuca gidilebilir. Gerçekliği algılamamızı engelleyen bir şeyler var; duy...