Ana içeriğe atla

Hüznün Huylanışı; Avaz

Merhabalar. 2024 yılının ilk yazısını paylaşmak istiyorum sizlerle. Konuyu hüznün huylanışı yazılarının devamı ya da başka bir bölümü olarak düşünebilirsiniz. Biraz kelime oynu yaparak, metafor kullanarak yazmak niyetindeyim.
İlk seslerle başladı hikayemiz. Herkes kavuni bir rengin içinde bilir ama karanlığın içinde işitilir ilk sesler. Bana dışarıdan geldi. Merak ettikçe kımıldadım, kulak kabarttım. Gök gürlemesi gibi gelene ağlamadım. Çünkü karanlıkta ağlamayı bilmiyordum. Ne zaman ki ışığa hücum ettim, o zaman öğrendim avazımın boyumdan büyük olduğunu. Kendi sesimden de korktum. Korktukça ağladım. Ta ki tanıdığım sevdiğim kokuyu bulana kadar. Ben sesleri hecelere, heceleri kelimelere, kelimeleri de cümlelere devşirene kadar epey bir takla attım. Eminim siz de bab'ladınız, guk'ladınız. Konuştukça, daha doğrusu dillendikçe, büyüklerin hayretine ne cüretler gösterdim ki sormayın. Büyümüş de küçülmüş oldum. Büyümek ne hoş görünürdü gözüme. Düşünsenize bir büyüğün cebindeki parayla kim bilir kaç tane top kaç tane sakız, çikolata alınır! Hem büyüyünce sizin sözünüzün daha dinlenir olduğu çok ortada. Bir kere emir verebiliyorsunuz. İstediğiniz çocuğu susturabiliyorsunuz, ki bunların arasında mahallede baş belası olmuş bir çocuk da olabilirsiniz. Düşünsenize onu da susturabiliyorsunuz. Söz kuvvetlidir, kuvvettir. Eh biraz büyümeye başlayınca sözünüzün hiç de kıymetinin olmadığını görüyorsunuz. "Evde ben de varım" demek için yeri göğü yırtarsınız ama ses telleriniz izin vermez. Ergenlikte cırtlak bir ses yapışır boğazınıza sesinizi yükseltseniz siz kendinizi kale almazsınız. Bu da gol değil işte! Sadri Alışık'a da bir gönderme yapalım. Üniversitede desen aşık olursun, bu sefer de kalbinin gümbürtüsünden sesin çıkmaz. Ama çıkarsa da şiir çıkar. Sesin senden çıkar ama senin sesin değil gibidir. Başka bir rengi vardır artık. Senin sesin yankı buldukça güzelleşir. Tek odun yanmaz kışlıkta, birbirini yakana derler ateş. Eh ne yangınlar birikir, ne de külleri kalır. Ateş sönünce ilk karanlık gibi tedirgin kalırız. Ateş sönünce söz azalır. Bu sefer konuşmamanın adı olur olgunluk. İnsan büyüdükçe susmaya başlar. Sözü ağırlaşır. Her kelimenin ağırlığı değişir. Çocukluğun hayali büyümek anlamını değiştirir. Hoş vakit üzere.

Yorumlar

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Penzberg Günlüğü

Uzun bir aradan sonra tekrardan merhabalar. Bugün sizlere daha önceden kaleme almadığım bir türde yazı paylaşacağım; gezi notları. Ara tatilde Almanya'nın güneyine kısa bir gezi yaptım. Gezide gördüklerimi, gözlemlerimi sizlerle paylaşmak istiyorum. Umarım zihninizde güzel bir yolculuk olur. "İnsanlara gemi yaptırmanın yolu onlara marangozluk öğretip görev vermek değil, engin denizlerin özlemini aşılamaktır". Saint Exupery Yolculuğum Sivas'tan İstanbul'a uçak seyahtiyle başladı. Yeni yapılan İstanbul Havalimanı inanılmaz derecede büyük ve içerisi alışveriş merkezlerinin bulunduğu kocaman bir çarşı... Her milletten insanla karşılaşıyorsunuz. Değişik bir iklime sahip. İnsan seli deamlı bir yerden bir yere yürüyor. Dinlenme sayılacak bir bekleyişten sonra Münih uçağına geçtik. Bizim uçak D11 kapısındaydı. D harfinde toplam 17 kapı var. Diğer kalan harfleri de çarpıp toplarsanız kasttetiğim havalimanının büyüklüğünü tahayyül edebilirsiniz. Münih uçağından aklımda kal...

Innsbruck Günlüğü 1. Bölüm (Şehir)

Gezi yazısının ikinci kısmından merhabalar. Bu yazıda size Avusturya'nın Innsbruck şehrini anlatmak istiyorum. Inns nehri yanında bulunan şehrin, isminin ikinci kısmı köprü anlamına geliyor. Innsbruck'u beni akrabam sevgili Zekiye BALDIK gezdirdi. Yol boyu şahane sohbeti ve şehirlere ait fantastik bilgileri sayesinde çok güzel bir gezi oldu. Almanya'dan Alp Dağlarını aşınca hemen Avusturya'ya geçmiş oluyorsunuz. Büyüleyici göl manzaraları, dağ manzaraları ve tarihi birçok mekanı görme şansım oldu. Gittiğimizde hava kapalıydı. Normalde bu mevsimde haftalar süren kapalı havaya ben bir gün denk gelmiş oldum. Benim için farklı bir fırsat kapısı oldu; Swarovski müzesi ve Schloss Ambras'ı (Ambras Kalesi) gezme şansım oldu. Ki çocukluk hayalimdir müze gezmek. Beni çok büyüler. Tabi bu iki müzenin dışında şehir merkezini de turladık. Bir binanın çok ilginç bir yanı varmış, gözlerimiz büyülendi, The Golden Roof (Altın Çatı). Binanın bir kısmında bulunan çatı, saf altından ya...

Gerçekten Duygu

Uzunca bir süreden sonra merhabalar. Umarım geçen süre içinde güzel vakit geçirmişsinizdir. Bu yazıda yaşam ve gerçeklik üzerine bir şeyler yazmak istiyorum. Tabi ki olmazsa olmazım duygular üzerinden bahsedeceğim. Son zamanlarda zihnimi işgal düşünce; "yaşam, gerçekliğe ulaşma, gerçekliği yaşama savaşıdır". Duyguların ve mantığın arasında gidip gelirken en fazla eğilimin mantıklı davranma, yaşama üzerine olduğunu görüyorum. Mantıktan kaideler, mantıktan planlar kuruluyor ama dışarıdan bakıldığında da her şey mantıksız görünüyor. Birçok felsefe, psikoloji ve psikiyatri ekolü algı üzerinde dönüp dolanıyor. Felsefe algıladığımız dünyanın gerçek olup olmadığıyla tartışırken, psikoloji bilimi algıları kabul edip yönetilebileceğini açıklamaya çalışıyor. Nöroloji ekolleri de algının nöral ağları üzerinde deneylerle ispat peşinde. Üç görüşü de eleştiriyor değilim. Üçünden de beslenildiğinde gayet sağlıklı bir sonuca gidilebilir. Gerçekliği algılamamızı engelleyen bir şeyler var; duy...