Ana içeriğe atla

Tekrarlar Duyguları Öldürür!

Büyümenin değil de artık yaşlanmanın, tekrara düşmenin sancısı aldı beni. "Tekrarlar duyguları  öldürür!"dü, öldürdü de. Kendimi yeni ilişkide güvensiz zamanları yakalarken buluyorum artık. Tam her şeye yeni başlamışken diyorum ki içimden her şey kendi akışında gerçekleşecek. Ama ne hikmetse işin içine girdikçe ben bunalan, kaçmaya çalışan biri olmaya başlıyorum. Nedenini de bilmeden. Artık ne tanımlar tanım oluyor ne de felsefi çıkarımlar. Sanırım basit yaşamak denilen şeye düşüncesizce yaklaşmak gerekiyor. Bugünlerde bir şeyin kıymetini anladım ki o da; eylemdir. Evet, eylem. Düşünmeden, düşünceyle yorulmadan karar ve eylem. Belki diyorum şimdilerde düşünmeden eyleme geçseydim ilişkimde. Ve bana açılan eli öylece yapayalnız bırakmasaydım. Insan yalnızlığa bir kere alıştı mı artık bir nefesin bile yanında olması çekilmez bir şey olarak görünüyor. Uzun yol kaptanlarının, denizcilerin yalnızlığını daha iyi anlıyorum artık. Çünkü insan, bir zaman boyunca yalnızlığa alışmak zorunda kalır ve alışır da. Daha sonra ise birisi çıkar karşınıza ve hadi der. Özlemini çektiğiniz, hayaller kurduğunuz şey tam da karşınızdadır ama artık nasıl davranılacağını bilemezsiniz. Aylar boyunca sallanan gemideyken bir anda sahile inmek kadar ürkütücü şeydir bu. Ürkütücüdür çünkü, içinizde tek şey değil artık iki zıt düşünce vardır ki bunlar anlaşmaya çalışmayan düşüncelerdir ve çatışmaya başlarlar. Biri der ki artık çok geç, yalnızlık senin kaderin, her an başarısız olmanı bekler. Biri de bırak kendini ve uyuma katıl ve senelerce beklediğin şeye sevin. Bir kere savaş çıkmışsa kan dökülecektir ve insan korkusundan kendi canının telaşına düşer ve kaçmaya başlar düşüncelerden. Şimdiye kadar yüzleşemediğim ve korkumun sebebidir kendisi. "Sen sevilmeye layık değilsin ve nasıl olsa başarısız olacaksın!". İşlerin benim açımdan süt liman gitmediğinin şahitidir bu cümleler. Açıklayamazsın. Karşı tarafa ne dersen de bu lanet gibi şeyi üzerinde taşırsın. Zaman ve tekrarla birlikte gittikçe ağırlaşır ve susmaların daha ağır olmasının sebebi de budur zaten. 

Kesret. 




Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Penzberg Günlüğü

Uzun bir aradan sonra tekrardan merhabalar. Bugün sizlere daha önceden kaleme almadığım bir türde yazı paylaşacağım; gezi notları. Ara tatilde Almanya'nın güneyine kısa bir gezi yaptım. Gezide gördüklerimi, gözlemlerimi sizlerle paylaşmak istiyorum. Umarım zihninizde güzel bir yolculuk olur. "İnsanlara gemi yaptırmanın yolu onlara marangozluk öğretip görev vermek değil, engin denizlerin özlemini aşılamaktır". Saint Exupery Yolculuğum Sivas'tan İstanbul'a uçak seyahtiyle başladı. Yeni yapılan İstanbul Havalimanı inanılmaz derecede büyük ve içerisi alışveriş merkezlerinin bulunduğu kocaman bir çarşı... Her milletten insanla karşılaşıyorsunuz. Değişik bir iklime sahip. İnsan seli deamlı bir yerden bir yere yürüyor. Dinlenme sayılacak bir bekleyişten sonra Münih uçağına geçtik. Bizim uçak D11 kapısındaydı. D harfinde toplam 17 kapı var. Diğer kalan harfleri de çarpıp toplarsanız kasttetiğim havalimanının büyüklüğünü tahayyül edebilirsiniz. Münih uçağından aklımda kal...

Innsbruck Günlüğü 1. Bölüm (Şehir)

Gezi yazısının ikinci kısmından merhabalar. Bu yazıda size Avusturya'nın Innsbruck şehrini anlatmak istiyorum. Inns nehri yanında bulunan şehrin, isminin ikinci kısmı köprü anlamına geliyor. Innsbruck'u beni akrabam sevgili Zekiye BALDIK gezdirdi. Yol boyu şahane sohbeti ve şehirlere ait fantastik bilgileri sayesinde çok güzel bir gezi oldu. Almanya'dan Alp Dağlarını aşınca hemen Avusturya'ya geçmiş oluyorsunuz. Büyüleyici göl manzaraları, dağ manzaraları ve tarihi birçok mekanı görme şansım oldu. Gittiğimizde hava kapalıydı. Normalde bu mevsimde haftalar süren kapalı havaya ben bir gün denk gelmiş oldum. Benim için farklı bir fırsat kapısı oldu; Swarovski müzesi ve Schloss Ambras'ı (Ambras Kalesi) gezme şansım oldu. Ki çocukluk hayalimdir müze gezmek. Beni çok büyüler. Tabi bu iki müzenin dışında şehir merkezini de turladık. Bir binanın çok ilginç bir yanı varmış, gözlerimiz büyülendi, The Golden Roof (Altın Çatı). Binanın bir kısmında bulunan çatı, saf altından ya...

Gerçekten Duygu

Uzunca bir süreden sonra merhabalar. Umarım geçen süre içinde güzel vakit geçirmişsinizdir. Bu yazıda yaşam ve gerçeklik üzerine bir şeyler yazmak istiyorum. Tabi ki olmazsa olmazım duygular üzerinden bahsedeceğim. Son zamanlarda zihnimi işgal düşünce; "yaşam, gerçekliğe ulaşma, gerçekliği yaşama savaşıdır". Duyguların ve mantığın arasında gidip gelirken en fazla eğilimin mantıklı davranma, yaşama üzerine olduğunu görüyorum. Mantıktan kaideler, mantıktan planlar kuruluyor ama dışarıdan bakıldığında da her şey mantıksız görünüyor. Birçok felsefe, psikoloji ve psikiyatri ekolü algı üzerinde dönüp dolanıyor. Felsefe algıladığımız dünyanın gerçek olup olmadığıyla tartışırken, psikoloji bilimi algıları kabul edip yönetilebileceğini açıklamaya çalışıyor. Nöroloji ekolleri de algının nöral ağları üzerinde deneylerle ispat peşinde. Üç görüşü de eleştiriyor değilim. Üçünden de beslenildiğinde gayet sağlıklı bir sonuca gidilebilir. Gerçekliği algılamamızı engelleyen bir şeyler var; duy...