Ana içeriğe atla

Pencere

Kalbimi sıkıştıran bir geçmiş var. Bütün pencereler uzakta sanki. Dışarıda gönlü güneş, sevgisi güneş bir kadın var. Zorlu bir kışın kardeleni. Mevsiminde doğmamış hiç. Mevsiminde yaşamamış... Hep bir ayrılık hep bir keder. Sesini bile duyurmaktan aciz pencereler. Felç geçirmiş kalbim pencereye yanaşmaya aciz. Kapalı kapılar ardında sessiz matem çığlıkları ve geçmiş acıların kabusları var artık. Oysa güneş var dışarıda. Ne büyük umut ve hüzün kaynağı ama! Susması ayrı güzel, dillenmesi ayrı. Bir ziyneti var; kalbi. Onun için de korkar. Kırmasınlar ister. Ama hayat da tam tersi için uğraşmaya devam ediyor hep. Belki de bu yüzden sessizliği. İsyan ettiğini görmedim. Dünya ayrı dönerken O'nun atmosferi başka sanki. Ne hırs var dünyasında ne de kin, nefret. Sadece insan olmanın telaşında mutlu olmaktan başka ne derdi var ki. Diyebilirsiniz ki çok övdün onu, ete kemiğe bürünmedi. Ne bileyim, doğrudur. Ama aklımda, hayalimde, gönlümde öyle. Öyle de kalsın istiyorum. Dünya telaşına hiç bulaşmamış şekilde, kendince kalsın. Değişmesin. Şu hayatta neyimize sahip çıkabiliyoruz ki. Bari hayallerimiz yaşasın. Onu da değiştiremezler ya. Kim ne söylerse söylesin zaten ateş düştüğü yeri yakıyor. Onca sitem, itham, akıl verme oyunları, öğüt yarışlarına rağmen ne hikmetse acıyı biz hissediyoruz. Ayrılalım demek zorunda kaldığımda öyle bir acı, öyle bir ateş düşmüştü ki kalbine, yüreğine kilometrelerce öteden ben de yanmıştım. Sevmek böyle olsa gerek. O, en samimi haliyle sevdikçe ben dünyalar altında ezildim. Her "ah" etmesinde üzerime biraz daha toprak serptiler. O zamanlardan biliyordum. Artık hiçbir şeyim eskisi gibi olmayacaktı. Olmadı da. İnsan büyümek istiyor istemesine de bir zaman sonra acıları büyütmeye dönüyor yaşlanmak. Yaşlandıkça anılar biriktiriyorum. Evet, kalbimi sıkıştıran bir geçmiş var. Şimdi bütün pencereler uzakta. Dışarıda bir güneş var. O güneşin olması ne büyük umut. 

Kesret. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Penzberg Günlüğü

Uzun bir aradan sonra tekrardan merhabalar. Bugün sizlere daha önceden kaleme almadığım bir türde yazı paylaşacağım; gezi notları. Ara tatilde Almanya'nın güneyine kısa bir gezi yaptım. Gezide gördüklerimi, gözlemlerimi sizlerle paylaşmak istiyorum. Umarım zihninizde güzel bir yolculuk olur. "İnsanlara gemi yaptırmanın yolu onlara marangozluk öğretip görev vermek değil, engin denizlerin özlemini aşılamaktır". Saint Exupery Yolculuğum Sivas'tan İstanbul'a uçak seyahtiyle başladı. Yeni yapılan İstanbul Havalimanı inanılmaz derecede büyük ve içerisi alışveriş merkezlerinin bulunduğu kocaman bir çarşı... Her milletten insanla karşılaşıyorsunuz. Değişik bir iklime sahip. İnsan seli deamlı bir yerden bir yere yürüyor. Dinlenme sayılacak bir bekleyişten sonra Münih uçağına geçtik. Bizim uçak D11 kapısındaydı. D harfinde toplam 17 kapı var. Diğer kalan harfleri de çarpıp toplarsanız kasttetiğim havalimanının büyüklüğünü tahayyül edebilirsiniz. Münih uçağından aklımda kal...

Innsbruck Günlüğü 1. Bölüm (Şehir)

Gezi yazısının ikinci kısmından merhabalar. Bu yazıda size Avusturya'nın Innsbruck şehrini anlatmak istiyorum. Inns nehri yanında bulunan şehrin, isminin ikinci kısmı köprü anlamına geliyor. Innsbruck'u beni akrabam sevgili Zekiye BALDIK gezdirdi. Yol boyu şahane sohbeti ve şehirlere ait fantastik bilgileri sayesinde çok güzel bir gezi oldu. Almanya'dan Alp Dağlarını aşınca hemen Avusturya'ya geçmiş oluyorsunuz. Büyüleyici göl manzaraları, dağ manzaraları ve tarihi birçok mekanı görme şansım oldu. Gittiğimizde hava kapalıydı. Normalde bu mevsimde haftalar süren kapalı havaya ben bir gün denk gelmiş oldum. Benim için farklı bir fırsat kapısı oldu; Swarovski müzesi ve Schloss Ambras'ı (Ambras Kalesi) gezme şansım oldu. Ki çocukluk hayalimdir müze gezmek. Beni çok büyüler. Tabi bu iki müzenin dışında şehir merkezini de turladık. Bir binanın çok ilginç bir yanı varmış, gözlerimiz büyülendi, The Golden Roof (Altın Çatı). Binanın bir kısmında bulunan çatı, saf altından ya...

Gerçekten Duygu

Uzunca bir süreden sonra merhabalar. Umarım geçen süre içinde güzel vakit geçirmişsinizdir. Bu yazıda yaşam ve gerçeklik üzerine bir şeyler yazmak istiyorum. Tabi ki olmazsa olmazım duygular üzerinden bahsedeceğim. Son zamanlarda zihnimi işgal düşünce; "yaşam, gerçekliğe ulaşma, gerçekliği yaşama savaşıdır". Duyguların ve mantığın arasında gidip gelirken en fazla eğilimin mantıklı davranma, yaşama üzerine olduğunu görüyorum. Mantıktan kaideler, mantıktan planlar kuruluyor ama dışarıdan bakıldığında da her şey mantıksız görünüyor. Birçok felsefe, psikoloji ve psikiyatri ekolü algı üzerinde dönüp dolanıyor. Felsefe algıladığımız dünyanın gerçek olup olmadığıyla tartışırken, psikoloji bilimi algıları kabul edip yönetilebileceğini açıklamaya çalışıyor. Nöroloji ekolleri de algının nöral ağları üzerinde deneylerle ispat peşinde. Üç görüşü de eleştiriyor değilim. Üçünden de beslenildiğinde gayet sağlıklı bir sonuca gidilebilir. Gerçekliği algılamamızı engelleyen bir şeyler var; duy...