Ana içeriğe atla

İndirgeme ve Popülizm

Merhabalar, temasını ne zaman belirlediğimi bilmediğim bir konuyu yazmak istedim. Biraz anlamamak ve fantaziye kaçan düşüncelerle popülizm arasında bağ kurmaya çalışacağım. Umarım keyifle okursunuz.
Çok çok önceleri zihnimde dolanan bir cümle vardı; anlamlandırılmayan şeyler fantaziye kaçar. Fantazilerin popüler hale gelmesi çok kolaydır. Anlam, kendi içinde bir ağırlık taşır. O yüzden en korktuğum cümleler özün özü cümlelerdir. Öz cümleleri kurabilmek için üzerinde yetkinleşmek gerekir. Yetkinleşmek, sorumluluğu da beraberinde taşır. Bilge olarak gördüğümüz kişilerdeki olgunluğu söz ve davranış arasındaki tutarlılığı sağlar. Bu tutarlılık sorumluluktan gelir. Bilgenin bir şeyi anlamlandırması için üzerinde yoğunlaşması ve zamandan, mekandan bağımsız bir performans ortaya koyması gerekir. Bilmem ne kültüründe yetişmiş birinin dünya üzerinde geçerliliği yüksek eserler çıkarması bu sayededir. Klasik saydığımız eserlerin bütün kültürlerde karşılık bulması, yaşamının ağır ve karşılık bulmasındandır. Öz cümleler kurmak, indirgenmiş cümleler kurmaya benzemez. Öz cümlenin konunun etrafında birkaç kez dolanmış olması yani konuyu kuantum fiziği gibi birçok boyutta incelemesi gerekir. Şiirin birkaç kelime ile bu kadar anlam depolaması belki bu sayede olmuş olabilir. Yere basan duygulardan beslenmesi, insanoğlunun atasını hatırlatması gibi bir şeydir. Konular üzerinde hakimiyeti olmayan kişiler indirgediği cümleleri basitlik babına oturtmaya çalışır. İndirgeme eğilimi derinleşilemediğinin habercisidir. Birçok bilim hakkında kahvehane söylemlerinin türetilmesi, bilim adamlarının bir şey bilmiyor edasıyla horgörülmesi bundan sebeptir. Psikoloji biliminin magazinselleştirilmesi, anlamını kaybetmesi, insan ruhu hakkında mekanik bir sistemden bahseder gibi gösterilmesi örnek gösterilebilir. Ki bu çok tehlikelidir. Bilimin doğasına aykırı, bilimin uzamını kısıtlayan bir şeydir. Bazı isimlerin kendilerini sanki halkın anlayacağı dili kullanıyormuş edasıyla indirgenmiş cümlelerle takipçi ağı kurması hiç de etik değildir. Buradan bakıldığında anlaşılan şey, saha çalışanıyım diyen kişinin derinleşmediği ve kendi sorunlarını çözme konusunda çok iyi bir firari olduğudur. Kendisiyle karşılaşmamış bir terapist, derinleşmekte zorlanır. Popüler bir kült ortaya koymaya çalışır ve alanı biraz kazanç uğruna heba eder. Ki örneklerini gözünü sevdiğim ülkemde çok rahat görebiliyorum. Akademisyenler arasında bir görüş vardır; alanla ilgili başvuru kitabı yazabilmişseniz artık hoca olmuşsunuzdur. Bu hoca dediğimiz bilim adamları bir kitabı yazabilmek için 2-3 senelerini harcarlar. Şimdi kitap fuarlarında görüyoruz ki senede 3-4! kitap yazabilen kişiler var. Halkta aşırı bir karşılık buluyor. İnsan psikolojisi üzerine kürler verebilme, reçeteler yazabilme yetkinliğini! nerden buluyorlar merak ediyorum. Özellikle çocuk yetiştirme konusunda bilgi veren birçok kitapta bunu görebiliyoruz. Şu saatte yatmalı, şu saatlerde yemeli falan falan... Bu tarz kitapları okuyanlar sanki çocuk yetiştirmenin amentüsünü bulmuş gibi bir kitaba bakıp bir çocuğa bakıyorlar. Bu rol eksikliğinden, rol zayıflığından kaynaklanan bir durum olabilir. İndirgenmiş bilgiler, hap bilgiler, popülerliği yakalamış bilgiler hava durumunu değiştirirken iklime etki etmez. Çocuğun iklimi anne babası, anne baba arasındaki ilişkidir. Ebeveynlik rolünde gelişmek için çocuğu değiştirmeye çalışmak, çocukla ebeveyn arasındaki ilişki bağlarını germekten başka bir işe yaramaz. Ebevenylikteki kaygının bireyleri popüler bilgilere çok çabuk ulaştırdığını görüyoruz. İşin ilginç tarafı bu amentü kabul edilen temelsiz bilgileri alanda yetişmiş saha çalışanları değiştiremiyor. Bireyin bu bilgilere nasıl ve hangi duygudan sebep bağlandığını bulmak belki bir kapı açabilir. Ancak net olan şu ki, yanlış öğrenilmiş bilgileri doğrusu ile değiştirmek önyargı kırmak kadar zor bir şey. Hoşaçakalın.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Penzberg Günlüğü

Uzun bir aradan sonra tekrardan merhabalar. Bugün sizlere daha önceden kaleme almadığım bir türde yazı paylaşacağım; gezi notları. Ara tatilde Almanya'nın güneyine kısa bir gezi yaptım. Gezide gördüklerimi, gözlemlerimi sizlerle paylaşmak istiyorum. Umarım zihninizde güzel bir yolculuk olur. "İnsanlara gemi yaptırmanın yolu onlara marangozluk öğretip görev vermek değil, engin denizlerin özlemini aşılamaktır". Saint Exupery Yolculuğum Sivas'tan İstanbul'a uçak seyahtiyle başladı. Yeni yapılan İstanbul Havalimanı inanılmaz derecede büyük ve içerisi alışveriş merkezlerinin bulunduğu kocaman bir çarşı... Her milletten insanla karşılaşıyorsunuz. Değişik bir iklime sahip. İnsan seli deamlı bir yerden bir yere yürüyor. Dinlenme sayılacak bir bekleyişten sonra Münih uçağına geçtik. Bizim uçak D11 kapısındaydı. D harfinde toplam 17 kapı var. Diğer kalan harfleri de çarpıp toplarsanız kasttetiğim havalimanının büyüklüğünü tahayyül edebilirsiniz. Münih uçağından aklımda kal...

Innsbruck Günlüğü 1. Bölüm (Şehir)

Gezi yazısının ikinci kısmından merhabalar. Bu yazıda size Avusturya'nın Innsbruck şehrini anlatmak istiyorum. Inns nehri yanında bulunan şehrin, isminin ikinci kısmı köprü anlamına geliyor. Innsbruck'u beni akrabam sevgili Zekiye BALDIK gezdirdi. Yol boyu şahane sohbeti ve şehirlere ait fantastik bilgileri sayesinde çok güzel bir gezi oldu. Almanya'dan Alp Dağlarını aşınca hemen Avusturya'ya geçmiş oluyorsunuz. Büyüleyici göl manzaraları, dağ manzaraları ve tarihi birçok mekanı görme şansım oldu. Gittiğimizde hava kapalıydı. Normalde bu mevsimde haftalar süren kapalı havaya ben bir gün denk gelmiş oldum. Benim için farklı bir fırsat kapısı oldu; Swarovski müzesi ve Schloss Ambras'ı (Ambras Kalesi) gezme şansım oldu. Ki çocukluk hayalimdir müze gezmek. Beni çok büyüler. Tabi bu iki müzenin dışında şehir merkezini de turladık. Bir binanın çok ilginç bir yanı varmış, gözlerimiz büyülendi, The Golden Roof (Altın Çatı). Binanın bir kısmında bulunan çatı, saf altından ya...

Gerçekten Duygu

Uzunca bir süreden sonra merhabalar. Umarım geçen süre içinde güzel vakit geçirmişsinizdir. Bu yazıda yaşam ve gerçeklik üzerine bir şeyler yazmak istiyorum. Tabi ki olmazsa olmazım duygular üzerinden bahsedeceğim. Son zamanlarda zihnimi işgal düşünce; "yaşam, gerçekliğe ulaşma, gerçekliği yaşama savaşıdır". Duyguların ve mantığın arasında gidip gelirken en fazla eğilimin mantıklı davranma, yaşama üzerine olduğunu görüyorum. Mantıktan kaideler, mantıktan planlar kuruluyor ama dışarıdan bakıldığında da her şey mantıksız görünüyor. Birçok felsefe, psikoloji ve psikiyatri ekolü algı üzerinde dönüp dolanıyor. Felsefe algıladığımız dünyanın gerçek olup olmadığıyla tartışırken, psikoloji bilimi algıları kabul edip yönetilebileceğini açıklamaya çalışıyor. Nöroloji ekolleri de algının nöral ağları üzerinde deneylerle ispat peşinde. Üç görüşü de eleştiriyor değilim. Üçünden de beslenildiğinde gayet sağlıklı bir sonuca gidilebilir. Gerçekliği algılamamızı engelleyen bir şeyler var; duy...