Ana içeriğe atla

Değersizleştiremediklerimizden misiniz?

Merhabalar, uzun bir aradan sonra kısa bir yazyine karşınızdayım. Günlük rutinler, eğitimler, kitap okumaları derken yazı yazmaya pek istek kalmıyordu doğrusu. Şimdi tatildeyken zihindeki ve yaşantıda biriken sorularla, cevap arayışlarıyla işte karşınızdayım. Umarım yazıyı beğenirsiniz. Beğenmekten de öte kafanız karışır. Malumunuz "normal" diye yaşadığımız şeyler "anormal" olarak bildiklerimizden daha fazla enerjimizi alır. Kafa karışıklığını umuyoruz çünkü, normalleri karıştırmak, yerlerini eşelemek bizi aslında netliğe, hakikate götüren yollardan biri.
Son dönemde kafamı kurcalayan bir durumdan söz etmek istiyorum. Şükretmeyi tam anlamıyla, samimiyetiyle yapabiliyor muyum? Farkettim ki değerli olan, bizim için anlamlı olana şükretmek dolu dolu iken, samimiyetsiz, sadece yüz davranışı şeklinde yerleşen teşekkürler pek de anlamı doldurmuyor. Burdan kendime çıkardığım nokta; ne kadar anlamlı yaşıyorum! Anlamı olmayan yaşama şükretmeye çalışmak sanki mekanikleşmiş teşekkürlere benziyor. Geçmişe dönüp baktığımda hiçbirini hatırlamıyorum. Oysaki anlamlı yaşanan her olayın bende izi olur. Düşündüğümde hatırladığımda yanınan hemen bir duygu yaklaşır. Kendimi teşekkür ederken bulurum. Anlamın içindeki AN'ı yaşabilmenin ne kadar zor olduğunu gördüm. Geçmişi ne kadar yaşadığımızı, geleceği de yaşanması gerek dertler, çaresizlikler olarak beklediğimizi de... Herkes için bu saydığım şey geçerli değil tabi ki. Sadece bir pencere açmaya çalışıyorum. An'ın içindeki duyguyu farketmek, bedenin ne tepki verdiğine bakmak, kişinin kendini korumaya karar vermesi gerçekten çok zor bir durum. Daha en başından kendi duygumuzu reddetmek, bedenimize yabancılaşmak ve kendimizi korumak yerine diğerkamlık namına başkalarını korumak bizim sağlığımı çok olumsuz etkiliyor. Şimdi buradan düşündüğümde değersizleştirdiğim şeye ne kadar sahip çıkarım? Değersizleştirdiğim şeye ne kadar şükrederim? Bunu farkedecek bir bilincin inancını yüceltemeye çalışmıyorum. Aksine inancın samimiyet temeline yaklaşmasını istiyorum. İnancın varabileceği en güzel mertebe sevginin her şeyi yuttuğu, içinde erittiği ve en güzele evirdiği yerdir. Ve bana göre sevgi yapaylığı kabul etmiyor. Belki dünya tarihinde hep varolan bir şey var, o da; patolojilerin sağlıklı olanı da hastalandırmaya çalışmasıdır. Sevgi görmemiş bireylerin nefretle hırsla hayata saldırmaları gibi bir şey. Bizler virüslerden, bakterilerden korktuğumuz kadar, sosyal anlamla bizleri hastalandıran şeylerden korkmadık. Psikodramanın kurucusu J. L. Moreno'nun güzel bir tespiti var; bizleri ilişkiler zehirler, ilşkiler şifalandırır. Kurduğumuz ilişkileri ne kadar sağlıklı zemin üzerine tesis ettik? Hangi kültürel konserveler uğruna kendimiz olmaktan vazgeçtik? Ve hangi değerleri değersizleştirip şükredemez hale geldik?

Yorumlar

  1. Mademki Yaratan bizi bizzat eliyle yarattı, kendi ruhundan üfledi,diğer varlıkların kabul etmediği emaneti insanoğlu kabul etti, ahsen-i amele ulaşabilecek tek varlığız elbetteki dünyaya geldiğimize buna layık görüldüğümüze şükretmeliyiz. Anladığım kadarıyla yazınızda dünyaya geliş sebebinizi iyi okumaya, rotanızı hatasız olarak belirlemeye çalışıyorsunuz.
    Rotanızı ve rotamızı belirleyecek yazılarınızı bekliyoruz sayın hocam. ( N. Başlan)

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Penzberg Günlüğü

Uzun bir aradan sonra tekrardan merhabalar. Bugün sizlere daha önceden kaleme almadığım bir türde yazı paylaşacağım; gezi notları. Ara tatilde Almanya'nın güneyine kısa bir gezi yaptım. Gezide gördüklerimi, gözlemlerimi sizlerle paylaşmak istiyorum. Umarım zihninizde güzel bir yolculuk olur. "İnsanlara gemi yaptırmanın yolu onlara marangozluk öğretip görev vermek değil, engin denizlerin özlemini aşılamaktır". Saint Exupery Yolculuğum Sivas'tan İstanbul'a uçak seyahtiyle başladı. Yeni yapılan İstanbul Havalimanı inanılmaz derecede büyük ve içerisi alışveriş merkezlerinin bulunduğu kocaman bir çarşı... Her milletten insanla karşılaşıyorsunuz. Değişik bir iklime sahip. İnsan seli deamlı bir yerden bir yere yürüyor. Dinlenme sayılacak bir bekleyişten sonra Münih uçağına geçtik. Bizim uçak D11 kapısındaydı. D harfinde toplam 17 kapı var. Diğer kalan harfleri de çarpıp toplarsanız kasttetiğim havalimanının büyüklüğünü tahayyül edebilirsiniz. Münih uçağından aklımda kal...

Innsbruck Günlüğü 1. Bölüm (Şehir)

Gezi yazısının ikinci kısmından merhabalar. Bu yazıda size Avusturya'nın Innsbruck şehrini anlatmak istiyorum. Inns nehri yanında bulunan şehrin, isminin ikinci kısmı köprü anlamına geliyor. Innsbruck'u beni akrabam sevgili Zekiye BALDIK gezdirdi. Yol boyu şahane sohbeti ve şehirlere ait fantastik bilgileri sayesinde çok güzel bir gezi oldu. Almanya'dan Alp Dağlarını aşınca hemen Avusturya'ya geçmiş oluyorsunuz. Büyüleyici göl manzaraları, dağ manzaraları ve tarihi birçok mekanı görme şansım oldu. Gittiğimizde hava kapalıydı. Normalde bu mevsimde haftalar süren kapalı havaya ben bir gün denk gelmiş oldum. Benim için farklı bir fırsat kapısı oldu; Swarovski müzesi ve Schloss Ambras'ı (Ambras Kalesi) gezme şansım oldu. Ki çocukluk hayalimdir müze gezmek. Beni çok büyüler. Tabi bu iki müzenin dışında şehir merkezini de turladık. Bir binanın çok ilginç bir yanı varmış, gözlerimiz büyülendi, The Golden Roof (Altın Çatı). Binanın bir kısmında bulunan çatı, saf altından ya...

Gerçekten Duygu

Uzunca bir süreden sonra merhabalar. Umarım geçen süre içinde güzel vakit geçirmişsinizdir. Bu yazıda yaşam ve gerçeklik üzerine bir şeyler yazmak istiyorum. Tabi ki olmazsa olmazım duygular üzerinden bahsedeceğim. Son zamanlarda zihnimi işgal düşünce; "yaşam, gerçekliğe ulaşma, gerçekliği yaşama savaşıdır". Duyguların ve mantığın arasında gidip gelirken en fazla eğilimin mantıklı davranma, yaşama üzerine olduğunu görüyorum. Mantıktan kaideler, mantıktan planlar kuruluyor ama dışarıdan bakıldığında da her şey mantıksız görünüyor. Birçok felsefe, psikoloji ve psikiyatri ekolü algı üzerinde dönüp dolanıyor. Felsefe algıladığımız dünyanın gerçek olup olmadığıyla tartışırken, psikoloji bilimi algıları kabul edip yönetilebileceğini açıklamaya çalışıyor. Nöroloji ekolleri de algının nöral ağları üzerinde deneylerle ispat peşinde. Üç görüşü de eleştiriyor değilim. Üçünden de beslenildiğinde gayet sağlıklı bir sonuca gidilebilir. Gerçekliği algılamamızı engelleyen bir şeyler var; duy...