Ne cebimde martı inadı kaldı ne de denizin huzuru. Bir pencere kenarının özlemi var içimde. İzliyorum geleni geçeni. Çocukluğumun özlem kenarına asfalt döküldü. Daha modern yalnızım artık. Güneş tepemde kitaplarda arar oldum. Her kim veya ne ise onu işte. Okuyorum okuyorum sonra yoruluyorum. Kahve içiyorum zihnimle. Kallavi sohbet ediyorum. Arada ağır bir müzik başlıyor. Kulak veriyorum. Efkar diyor da başka bir şey demiyor. Yaz geceleri neden uykusuz kalıyorum daha çok soruyorum. Oysa yaz aşkı derler. Ben geçmişi gevişliyorum. Sonuç hep can sıkıyor. Deniz varken mahallenin başında dertleşiyordum hiç değilse. O değil de insan denizi çok arıyor. Dertleşen bilir fotoğraf çekilen değil. Öyle sebepsiz sever ya insan sanki kendindenmiş gibi öyle seviyorum. Sanki bir yanım hep deniz. Kendimi izlemedim hiç denizi izler gibi. İnsan kendine ne kadar yabancı. Hayalimde kavgadayım. Tartışıyorum yakıp yıkıyorum. Bir barışsam içimdeki denizle, yetişsem hayallerine... Kim ya da ne sakinleştirecek içimdeki denizi? Arada kitaplardan iskele atıyorum. Bazen de iskeleden kitap. Oyalayan kitapları atıyorum geldikleri yere. Bazen içimdekini bir ses "Derdini anlayan olsa!" diyor. Anlamak, anlaşılmak bu sebepsiz modern dünyada ne de güç. Kimileri tutunamadı bir albaya dert yandı; "Kelimeler, albayım, bazı anlamlara gelmiyor.". İçim üşüyor anlaşılmadıkça. Evet bir çağ var aslında hem yaşanan hem de uzakta olan-gelmesi beklenen. İşte yetirememiş kelimeleri yazar. İnsanlar, yargılamaktan kültür edinemiyor. En çok da bir küçüğün babasına güzel bir şeyi göstermeye çalışırkenki heyecanı gibi geliyor. Baba kayıtsız, çocuk da kayıtsız olmayı öğreniyor. Evet, çocuklar en çok insanlığa kayıtsız olmayı öğreniyor. Mahalle arasında bile en çok güzel ahlakı olan çocuk hırpalanır. Mahallede yaşamak demek aslına bakılırsa mahalleli arasında mücadeleyle yer bulmak demektir.
Uzun bir aradan sonra tekrardan merhabalar. Bugün sizlere daha önceden kaleme almadığım bir türde yazı paylaşacağım; gezi notları. Ara tatilde Almanya'nın güneyine kısa bir gezi yaptım. Gezide gördüklerimi, gözlemlerimi sizlerle paylaşmak istiyorum. Umarım zihninizde güzel bir yolculuk olur. "İnsanlara gemi yaptırmanın yolu onlara marangozluk öğretip görev vermek değil, engin denizlerin özlemini aşılamaktır". Saint Exupery Yolculuğum Sivas'tan İstanbul'a uçak seyahtiyle başladı. Yeni yapılan İstanbul Havalimanı inanılmaz derecede büyük ve içerisi alışveriş merkezlerinin bulunduğu kocaman bir çarşı... Her milletten insanla karşılaşıyorsunuz. Değişik bir iklime sahip. İnsan seli deamlı bir yerden bir yere yürüyor. Dinlenme sayılacak bir bekleyişten sonra Münih uçağına geçtik. Bizim uçak D11 kapısındaydı. D harfinde toplam 17 kapı var. Diğer kalan harfleri de çarpıp toplarsanız kasttetiğim havalimanının büyüklüğünü tahayyül edebilirsiniz. Münih uçağından aklımda kal...
Mahallede kal
YanıtlaSil