Ana içeriğe atla

Zayıf Kişilik

Genellikle zayıf kişilik yapısındaki kişilerin yeni sosyal norm olarak ortaya attığı bir şeydir normaldışı davranış. “Güç, akıl, sevgi” gibi kavramları uç noktalarda yaşayan bu kişiler topluma baskın olma konusunda epey istekli ve dirençli oluyorlar. Mesela güç eksenli bir normal davranış modeli güçlünün zayıfı ezdiği ekoldür. Zorba ve mağdur yetiştirir. Bu zorba ve mağdurların anne babalarının hayatlarına bakıldığında onların da birçok konuda zorlandığı, bunu zorbalıkla ya da mağdur kahraman rolüyle gündemdeki sorunları geçiştirmeye çalıştığı görülmektedir. Gerçeği odaktan kaçırmak için savunma mekanizması dediğimiz egoyu koruma davranışları burada devreye girmektedir. Anne babayla olan güven bağını bebekliğinde ve çocukluk dönemlerinde kuramayan bireyler için toplumdaki birçok kişi rakip ya da tehdit bir varlık olarak görülebilir. Aşağılık kompleksinin oluşması, bireyin içinde uhde kalan yaşanmamışlıklar yüzünden oluşmaktadır. Ebeveynleriyle ve toplumla güven bağını kurabilmiş kişilere karşı içten içe kurulan kıskançlık bağları, bireyler arası ilişkilerin yüzeysel, samimiyetsiz bir seviyede kalmasına neden olur ve üstünlük çabası daha çok bilişsel tartışmaları ya da güç-iktidar restleşmelerini körükler. Normal için yeni tanımların yazılması gerekir ve bunu üstünlüğü kapan tarafın yazması gerekir. Zayıf kişilik yapısına sahip kişiler bunu sosyal baskı, orantısız güç kullanımı, erk zehirlenmesi gibi yollarla dener. Genellikle kazanılan günlük zaferler yetmektedir. Uzun uzadıya planlar kurmakta zorlanırlar. Çünkü önemli olan hedef sayılan kişinin yenilmesi, yok edilmesi ya da tecrit edilmesidir. Bunun sonucunda yegane kalmanın hissi bir zaferdir. Ancak zayif kişilik yapısına sahip kişiler yalnız kalamazlar. Çünkü kendilerini krite edebilecekleri başka kişilerin varlığına ihtiyaç duyarlar. Kıyas yapabilmek, değerlendirilmek için başkalarına ihtiyaç vardır. Kendileriyle ilgili herhangi bir analiz, değerlendirme veya gelişim kriterleri tanımı yapmazlar. Mesele kendileri dışındaki kişilerdir. Herhangi bir problem varsa o problem dışarıya aittir. Kendini daime sosyal bir çevreye muhtaç hisseden bu kişilerde kişisel gelişim zorlu ve korkutucu bir süreçtir. Çünkü yapılacak olan içsel bir gözlem hiç de güzel veriler sunmayacaktır. Bazen narsistliğe kaçacak bencil, problem çözme yeteneğini zayıf, sadece günlük hazlara odaklanmış, çoğu zaman ödül bağımlısı, adalet duygusu gelişmemiş, entellektüel zenginliği olmayan -olsa bile hayatla bağdaştırmayan- bir kişilik yapısı görmek kuvvetle muhtemeldir. Kişinin bu içsel gözleminde hayal kırıklığına uğraması daha çok içine kapanmasına yol açabilir. Bu bireylerin yaşantısına bakıldığında belirli yaşlarda çağdaş dünyanın getirdiği hayat düzeni ile geleneksel hayat düzeni arasında bir seçim yapması gerektiği görülür. Alınan eğitimle paralel olarak bu soru bir ikilem oluşturabilir. Özellikle anne babaya olan fiziksel yakınlığa bağlı olarak geleneksel yaşam tarzına eğilim o oranda artar. Ne kadar çok uzaklaşılırsa o kadar da çağdaş yaşam tarzına yaklaşılır. Bazı ailelerin tatil öncesi ve tatil zamanları arasındaki yaşam farkı bu nedenlere dayalı olarak açıklanabilir. 




Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Penzberg Günlüğü

Uzun bir aradan sonra tekrardan merhabalar. Bugün sizlere daha önceden kaleme almadığım bir türde yazı paylaşacağım; gezi notları. Ara tatilde Almanya'nın güneyine kısa bir gezi yaptım. Gezide gördüklerimi, gözlemlerimi sizlerle paylaşmak istiyorum. Umarım zihninizde güzel bir yolculuk olur. "İnsanlara gemi yaptırmanın yolu onlara marangozluk öğretip görev vermek değil, engin denizlerin özlemini aşılamaktır". Saint Exupery Yolculuğum Sivas'tan İstanbul'a uçak seyahtiyle başladı. Yeni yapılan İstanbul Havalimanı inanılmaz derecede büyük ve içerisi alışveriş merkezlerinin bulunduğu kocaman bir çarşı... Her milletten insanla karşılaşıyorsunuz. Değişik bir iklime sahip. İnsan seli deamlı bir yerden bir yere yürüyor. Dinlenme sayılacak bir bekleyişten sonra Münih uçağına geçtik. Bizim uçak D11 kapısındaydı. D harfinde toplam 17 kapı var. Diğer kalan harfleri de çarpıp toplarsanız kasttetiğim havalimanının büyüklüğünü tahayyül edebilirsiniz. Münih uçağından aklımda kal...

Innsbruck Günlüğü 1. Bölüm (Şehir)

Gezi yazısının ikinci kısmından merhabalar. Bu yazıda size Avusturya'nın Innsbruck şehrini anlatmak istiyorum. Inns nehri yanında bulunan şehrin, isminin ikinci kısmı köprü anlamına geliyor. Innsbruck'u beni akrabam sevgili Zekiye BALDIK gezdirdi. Yol boyu şahane sohbeti ve şehirlere ait fantastik bilgileri sayesinde çok güzel bir gezi oldu. Almanya'dan Alp Dağlarını aşınca hemen Avusturya'ya geçmiş oluyorsunuz. Büyüleyici göl manzaraları, dağ manzaraları ve tarihi birçok mekanı görme şansım oldu. Gittiğimizde hava kapalıydı. Normalde bu mevsimde haftalar süren kapalı havaya ben bir gün denk gelmiş oldum. Benim için farklı bir fırsat kapısı oldu; Swarovski müzesi ve Schloss Ambras'ı (Ambras Kalesi) gezme şansım oldu. Ki çocukluk hayalimdir müze gezmek. Beni çok büyüler. Tabi bu iki müzenin dışında şehir merkezini de turladık. Bir binanın çok ilginç bir yanı varmış, gözlerimiz büyülendi, The Golden Roof (Altın Çatı). Binanın bir kısmında bulunan çatı, saf altından ya...

Gerçekten Duygu

Uzunca bir süreden sonra merhabalar. Umarım geçen süre içinde güzel vakit geçirmişsinizdir. Bu yazıda yaşam ve gerçeklik üzerine bir şeyler yazmak istiyorum. Tabi ki olmazsa olmazım duygular üzerinden bahsedeceğim. Son zamanlarda zihnimi işgal düşünce; "yaşam, gerçekliğe ulaşma, gerçekliği yaşama savaşıdır". Duyguların ve mantığın arasında gidip gelirken en fazla eğilimin mantıklı davranma, yaşama üzerine olduğunu görüyorum. Mantıktan kaideler, mantıktan planlar kuruluyor ama dışarıdan bakıldığında da her şey mantıksız görünüyor. Birçok felsefe, psikoloji ve psikiyatri ekolü algı üzerinde dönüp dolanıyor. Felsefe algıladığımız dünyanın gerçek olup olmadığıyla tartışırken, psikoloji bilimi algıları kabul edip yönetilebileceğini açıklamaya çalışıyor. Nöroloji ekolleri de algının nöral ağları üzerinde deneylerle ispat peşinde. Üç görüşü de eleştiriyor değilim. Üçünden de beslenildiğinde gayet sağlıklı bir sonuca gidilebilir. Gerçekliği algılamamızı engelleyen bir şeyler var; duy...