Ana içeriğe atla

Sistematik Eğitimsizlik

Son dönemlerde konuşmaktan yorulduğumuz, her farklı düşünen kesimin bile ortak paydada buluştuğu bir konu haline geldi ülkedeki eğitimin hali. Maalesef ki eğitimcilerin devamlı hırpalandığı, alay konusu olduğu bir ortam hazırlandı. Belki oy kaygısıyla belki de koltuk kaygısıyla. Eğitimciler içindeki siyasi görüş farklılıkları da ortak bir tepkinin verilmesini engelledi şimdiye kadar. Benim bugün bahsetmek istediğim konu ise eğitimin içinde öğretmenin hali. Diğer ülkelere göre eğitim ve öğretimde devamlı kan kaybediyoruz. Bunu çarptırılmış istatistiklerde bile görebiliyoruz ki gözle görmek daha kolay. Siyasi iktidarların birçoğu "Eğitim, öğretmene bırakılmayacak kadar önemlidir." anlayışıyla aslında eğitimi siyasileştirmenin çabasına girerler. Eğitim siyasileştikçe siyaset meydanlarındaki gibi bir yarış başlar. Önemli olan maddi bir servete sahip olmaktır. Okula gitmenin amacı vaadedilen şeylere sahip olmaktır. Bunlar yatlar katlar fiyakalı arabalar falan filan. Yarış içerisinde yetiştirilen nesiller genellikle hayata tatmin penceresinden bakar. Bir mükemmeliyetçilik vardır ve devamlı ulaşılması gereken hedefler ortaya çıkar. Birey için kriter yarıştığı kişilerin nerede olduğudur. Kendini geliştirmeyi sırf bir iddia üzerine yapabilir. Çevresinde geçeceği, daha iyi durumda olan kişi olmazsa bu birey için bunalımlar başlayabilir. Kriter dışarısı olduğu için kişisel sorunlarıyla başetme becerisi çok zayıftır. Bu kişileri yeri geldiğinde bir cemaat ya da grup içerisinde görebilirsiniz. Bireyselci yarış grup içerisinde hırsa dönüşebilir. Nitekim koltuk kapma yarışı burada başlıyor. Verilecek olan görevle ilgili hiçbir bilgi sahibi olunmasa bile önemli olan bir sonraki basamaktır ve her türlü baskı ve hedef göstermeyle bilgisizlik halı altı edilebilir. Sonuçta her koltuk bir yetki demektir. Yetkiler kişisel çıkarlar için kullanılabilir. Bu anlaşma bozulduğunda birey başka bir alana geçmenin telaşını yaşar. Bu bireyler için reklam önemli bir malzemedir. İçi boş bir dükkanı size rahat pazarlayabilirler. Zeki olmadıklarını düşünmek hata olur. Ancak ahlaki kaygılarının olmadığını görmek daha kolaydır. Öğretmen bu tarzdaki yetkililer arasında hırpalanır. Ya devamlı dayak yiyecektir ya da onlardan biri haline gelecektir. Eğitim ve öğretimle ilgili bir kararda en son duyan kişidir. Bizde fikri sorulmaz. Ya da sorulmuş gibi yapılır. İstişare için toplanan bir toplantıya başka branşlar çoğunluğa gelecek şekilde ayarlanır ve istenilen karar DEMOKRATİK bir şekilde alınır. Merkezi sınavlarla öğretmen eğitimden safdışı edilmeye çalışılır. Öğretmenin yaptığı ölçme ve değerlendirme önemli değildir. O yüzden herkes o sınava yetişmeye çalışır. Öğrenci merkezi sınavlarda iyi bir puan almazsa hesabı öğrenene sorulur, gerekirse ceza verilir. Başarısızlık varsa hep öğretmene aittir. Öğretmen de duruma uyum sağlamaya çalışır. Ama bu arada müfredat ve sınav yöntemleri durmadan değişir. Öğrencilerin sınavlara daha çok çalışması için ders saatleriyle oynanır. Bazı dersler değersizleşir, özellikle de sınava etki etmeyenler. Bu dersin öğretmenleri konu yetiştiremeyen, baskı halindeki önemli sayılan branşlara dersini "gönüllü" vermek zorunda kalır. Öğrencilerin sınav dışında beceri kazanacakları branşlar böylece etkisini yitirir. Merkez, bu branşlarını ÇALIŞMADIĞINA karar verir ve ya ders sayısını azaltır ya da tedavülden kaldırır. Böylece öğretmenin yetkinliği bir kez daha darbe yemiş olur. Veli gözünde işe yaramayan ve boş boş maaş alan biri haline gelir. Ama tabi bunları halk önüne seren ve hedef gösteren grup basamakları tırmanmaya devam eder. Eğitimde merkez öğretmen olamaz onların nazarında. O yüzden değer vermeye gerek kalmaz. Diğer başarıyı yakalayan eğitim sistemlerinde öğretmenin ölçme ve değerlendirmesi önemlidir. Eğitimde öğretmene yapılacak yatırımın ülkeye yapılacağı bilinci vardır. Bizde eğitimci bir yüktür. Çalışılan gün sayısı ve tatil gün sayısı başarılı eğitim sistemleriyle aynı olmasına rağmen bizde konuşulan ve eleştirilen bir konu haline gelir. Hedef göstermenin amacı sorunların görülmesini engellemektir. Ülkemizdeki eğitimcinin sistematik olarak yok edilmesinin bazı yolları bunlardır. 

Yazının devamı gelecek yazıda. 

Hoşçakalın. 


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Penzberg Günlüğü

Uzun bir aradan sonra tekrardan merhabalar. Bugün sizlere daha önceden kaleme almadığım bir türde yazı paylaşacağım; gezi notları. Ara tatilde Almanya'nın güneyine kısa bir gezi yaptım. Gezide gördüklerimi, gözlemlerimi sizlerle paylaşmak istiyorum. Umarım zihninizde güzel bir yolculuk olur. "İnsanlara gemi yaptırmanın yolu onlara marangozluk öğretip görev vermek değil, engin denizlerin özlemini aşılamaktır". Saint Exupery Yolculuğum Sivas'tan İstanbul'a uçak seyahtiyle başladı. Yeni yapılan İstanbul Havalimanı inanılmaz derecede büyük ve içerisi alışveriş merkezlerinin bulunduğu kocaman bir çarşı... Her milletten insanla karşılaşıyorsunuz. Değişik bir iklime sahip. İnsan seli deamlı bir yerden bir yere yürüyor. Dinlenme sayılacak bir bekleyişten sonra Münih uçağına geçtik. Bizim uçak D11 kapısındaydı. D harfinde toplam 17 kapı var. Diğer kalan harfleri de çarpıp toplarsanız kasttetiğim havalimanının büyüklüğünü tahayyül edebilirsiniz. Münih uçağından aklımda kal...

Innsbruck Günlüğü 1. Bölüm (Şehir)

Gezi yazısının ikinci kısmından merhabalar. Bu yazıda size Avusturya'nın Innsbruck şehrini anlatmak istiyorum. Inns nehri yanında bulunan şehrin, isminin ikinci kısmı köprü anlamına geliyor. Innsbruck'u beni akrabam sevgili Zekiye BALDIK gezdirdi. Yol boyu şahane sohbeti ve şehirlere ait fantastik bilgileri sayesinde çok güzel bir gezi oldu. Almanya'dan Alp Dağlarını aşınca hemen Avusturya'ya geçmiş oluyorsunuz. Büyüleyici göl manzaraları, dağ manzaraları ve tarihi birçok mekanı görme şansım oldu. Gittiğimizde hava kapalıydı. Normalde bu mevsimde haftalar süren kapalı havaya ben bir gün denk gelmiş oldum. Benim için farklı bir fırsat kapısı oldu; Swarovski müzesi ve Schloss Ambras'ı (Ambras Kalesi) gezme şansım oldu. Ki çocukluk hayalimdir müze gezmek. Beni çok büyüler. Tabi bu iki müzenin dışında şehir merkezini de turladık. Bir binanın çok ilginç bir yanı varmış, gözlerimiz büyülendi, The Golden Roof (Altın Çatı). Binanın bir kısmında bulunan çatı, saf altından ya...

Gerçekten Duygu

Uzunca bir süreden sonra merhabalar. Umarım geçen süre içinde güzel vakit geçirmişsinizdir. Bu yazıda yaşam ve gerçeklik üzerine bir şeyler yazmak istiyorum. Tabi ki olmazsa olmazım duygular üzerinden bahsedeceğim. Son zamanlarda zihnimi işgal düşünce; "yaşam, gerçekliğe ulaşma, gerçekliği yaşama savaşıdır". Duyguların ve mantığın arasında gidip gelirken en fazla eğilimin mantıklı davranma, yaşama üzerine olduğunu görüyorum. Mantıktan kaideler, mantıktan planlar kuruluyor ama dışarıdan bakıldığında da her şey mantıksız görünüyor. Birçok felsefe, psikoloji ve psikiyatri ekolü algı üzerinde dönüp dolanıyor. Felsefe algıladığımız dünyanın gerçek olup olmadığıyla tartışırken, psikoloji bilimi algıları kabul edip yönetilebileceğini açıklamaya çalışıyor. Nöroloji ekolleri de algının nöral ağları üzerinde deneylerle ispat peşinde. Üç görüşü de eleştiriyor değilim. Üçünden de beslenildiğinde gayet sağlıklı bir sonuca gidilebilir. Gerçekliği algılamamızı engelleyen bir şeyler var; duy...