Ana içeriğe atla

Vesselam.

Beğenilmek hoştur ! Valla hoştur. Ciddiyim, dalga geçmiyorum. Hele bir de kadınsanız, ayrı bir hoştur. Zaten fıtratınız itibariyle estetik, güzellik size atfedilmiştir. O yüzden belki bir bakış, belki bir endam, söz güzelliği çevrenizi aşırı etkileyebilir. Aynı zamanda da sizi çok zayıf düşürebilir. Yani nerden çıktı bu, demeyin. Güzel olma ve beğenilme arzusu sizi çıldırtıp zaaf haline gelebilir ve sizi saçma sapan bir düzenin içine sokabilir. Her yerde varolmak isteyebilirsiniz. Bütün dikkatlerin sizde olmasını sağlamak için çabalayabilirsiniz. Bu ve benzeri parodilerin içinde gülünç duruma düşersiniz. Aslında daha da kötüsü değerinizi düşürüp, toplumun da seviyesini aşağı çekebilirsiniz. Medeniyetin, kültürün aynası kadının toplumdaki yeridir. Eğer kadın değersizse, değersizleşme çabası içerisinde ise toplum için olumlu şeyler beklemek saflık olur. Toplumu analiz etmek istiyorsanız kadınların toplum içerisindeki yerine bakın. Şahsen kendi toplumuma bakmak dahi istemiyorum.
Gelgelelim erkeklere. Son dönemlerde erkekler için beğenilmek arzusu, aşağılık komplekslerini bastırmak için yönlendirilebilir hale geldi. Efendim, olduğu gibi görünme yerine ideal benlikler ortaya çıkmaya başladı ve böylece özenilen bütün istekler hayal olmaktan çıkıp gerçek olmaya başladı. Kadınlarla konuşurken edepten gözgöze gelmeyen birisi, bunun toplum ve kendisi için yararsız bir temrin olduğuna karar verip şeklen kendisini "hizaya" sokup farklı bir rolle kadınları etkilemeye çalışır hale geldi. Başlangıç için o kadar güzel gitti ki her şey. Ama insanoğlu -kadın veya erkek- geleceğini hesap ederken hep sıkıntı çektiği gibi burada da hesapsızca hareket etti. Günlük geri bildirimler işin rayında olduğunu haber verdi o kadar. Ya ötesi ? Zaman geçtikçe devamlı kendini değiştirme ihtiyacı hissetti. Dinamik bir yapı sonuçta "moda" denilen sütü bozuk mefhum. Değiştikçe değişti ve artık geri bildirimler doyurmadı. Ha en başta söylemeyi unuttum sanırım: insanoğlu doyumsuzdur. Mutsuzluk ve özünü kaybetme duygusuyla da başedemeyince, gelsin bunalımlar gitsin buhranlar. Elde ne kaldı peki ? Anı bile sayılmayacak, gelecekte, ben bu muymuşum denilecek birkaç fotograf. Hepsi bu. Sonrasında öz arayışı ! Buraya dikkat. İşte kaybolmadan aranmaya başlanmayacak bir şey: öz. Kaybetmeden, aramaya başlamazsınız. - tabi bu da işin her şerde bir hayr vardır bakış açısı- İşte tam da bu nokta unutulan, unutulmaya çalışılanlara öyle bir sarılırız ki, sorma gitsin. 
Devamı sonraya...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Penzberg Günlüğü

Uzun bir aradan sonra tekrardan merhabalar. Bugün sizlere daha önceden kaleme almadığım bir türde yazı paylaşacağım; gezi notları. Ara tatilde Almanya'nın güneyine kısa bir gezi yaptım. Gezide gördüklerimi, gözlemlerimi sizlerle paylaşmak istiyorum. Umarım zihninizde güzel bir yolculuk olur. "İnsanlara gemi yaptırmanın yolu onlara marangozluk öğretip görev vermek değil, engin denizlerin özlemini aşılamaktır". Saint Exupery Yolculuğum Sivas'tan İstanbul'a uçak seyahtiyle başladı. Yeni yapılan İstanbul Havalimanı inanılmaz derecede büyük ve içerisi alışveriş merkezlerinin bulunduğu kocaman bir çarşı... Her milletten insanla karşılaşıyorsunuz. Değişik bir iklime sahip. İnsan seli deamlı bir yerden bir yere yürüyor. Dinlenme sayılacak bir bekleyişten sonra Münih uçağına geçtik. Bizim uçak D11 kapısındaydı. D harfinde toplam 17 kapı var. Diğer kalan harfleri de çarpıp toplarsanız kasttetiğim havalimanının büyüklüğünü tahayyül edebilirsiniz. Münih uçağından aklımda kal...

Innsbruck Günlüğü 1. Bölüm (Şehir)

Gezi yazısının ikinci kısmından merhabalar. Bu yazıda size Avusturya'nın Innsbruck şehrini anlatmak istiyorum. Inns nehri yanında bulunan şehrin, isminin ikinci kısmı köprü anlamına geliyor. Innsbruck'u beni akrabam sevgili Zekiye BALDIK gezdirdi. Yol boyu şahane sohbeti ve şehirlere ait fantastik bilgileri sayesinde çok güzel bir gezi oldu. Almanya'dan Alp Dağlarını aşınca hemen Avusturya'ya geçmiş oluyorsunuz. Büyüleyici göl manzaraları, dağ manzaraları ve tarihi birçok mekanı görme şansım oldu. Gittiğimizde hava kapalıydı. Normalde bu mevsimde haftalar süren kapalı havaya ben bir gün denk gelmiş oldum. Benim için farklı bir fırsat kapısı oldu; Swarovski müzesi ve Schloss Ambras'ı (Ambras Kalesi) gezme şansım oldu. Ki çocukluk hayalimdir müze gezmek. Beni çok büyüler. Tabi bu iki müzenin dışında şehir merkezini de turladık. Bir binanın çok ilginç bir yanı varmış, gözlerimiz büyülendi, The Golden Roof (Altın Çatı). Binanın bir kısmında bulunan çatı, saf altından ya...

Gerçekten Duygu

Uzunca bir süreden sonra merhabalar. Umarım geçen süre içinde güzel vakit geçirmişsinizdir. Bu yazıda yaşam ve gerçeklik üzerine bir şeyler yazmak istiyorum. Tabi ki olmazsa olmazım duygular üzerinden bahsedeceğim. Son zamanlarda zihnimi işgal düşünce; "yaşam, gerçekliğe ulaşma, gerçekliği yaşama savaşıdır". Duyguların ve mantığın arasında gidip gelirken en fazla eğilimin mantıklı davranma, yaşama üzerine olduğunu görüyorum. Mantıktan kaideler, mantıktan planlar kuruluyor ama dışarıdan bakıldığında da her şey mantıksız görünüyor. Birçok felsefe, psikoloji ve psikiyatri ekolü algı üzerinde dönüp dolanıyor. Felsefe algıladığımız dünyanın gerçek olup olmadığıyla tartışırken, psikoloji bilimi algıları kabul edip yönetilebileceğini açıklamaya çalışıyor. Nöroloji ekolleri de algının nöral ağları üzerinde deneylerle ispat peşinde. Üç görüşü de eleştiriyor değilim. Üçünden de beslenildiğinde gayet sağlıklı bir sonuca gidilebilir. Gerçekliği algılamamızı engelleyen bir şeyler var; duy...