Ana içeriğe atla

düşünce kırmak

düşüncemi kırdım.
aslına bakılırsa hayatımda hep şekilden kaçtım. mana ya da diğer adıyla özdü benim için önemli olan. şekilci, çıkarcı sevgililiklerden, oyunlardan kaçtım mesela. bana sahtelik kokuyordu onlar. sadece "ben varım" diyebilmek içindi bütün ilişkiler. oysa böyle olmamalıydı bu tanım. ilk yerleştirmek isteğim tanım, sevgi nedir olmuştu. tamamen bedensel hazların getirdiği kabul edilme hoşluğu mu yoksa tamamen kalbi hislerle yüceltilen saygı mıydı? gözlemlemek istedim ilk başta ama gözlemlerimin sonuçları daha da çok şaşırttı beni. zira insanlar hep bir eksikliklerini kapatmak için aşık olmaya çalışıyorlardı. çok uzun sürdü "normal"leşmem. kaybettim ipin ucunu, bu sefer de normal nedir diye sorgulamaya başladım. her seferinde daha çok utandım kendimden. hep üstüme yüklüyorlardı eksikliklerini, ben de hep kendimi yeriyordum. iyi de oldu bir yandan çünkü hep kendimi gözlemledim. damarlarımdaki kan kadar hissettim  kendimi dışarıdan izliyordum artık. birkaç bunalımdan sonra meğerse ben normalmişim, keşfettim. bir düşüncemi böyle kırdım. sonra ilk soruma geri döndüm. gördüm ki insanlar sevgiyi yaşayamıyorlar. ipin ucu onlarda kaçmış. sevgi bedensel hazlar değilmiş. sevgi, tamamen hislerin yüceltilmesi de değilmiş. aslında biraz ondan biraz bundanmış. insanın mahdutluğunu unutmuşuz. zaten ne kadar sevilebilir bir kadın veya bir erkek... daha da ilerisi varken. sonrasında da mesleğe atandım. konuşmakla yapmak arasındaki uçurumun tadına bakmış oldum. tahmin ettiğim bütün zorlukların hepsi birer birer çıktı karşıma. o kadar entellektüel yükselişin ardından düşünmeyen insanla uğraşmak zorunda olmak... duruma bakınca çok üst perdeden bakıyormuşum gibi ama aslında evet, sıkıntı.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Penzberg Günlüğü

Uzun bir aradan sonra tekrardan merhabalar. Bugün sizlere daha önceden kaleme almadığım bir türde yazı paylaşacağım; gezi notları. Ara tatilde Almanya'nın güneyine kısa bir gezi yaptım. Gezide gördüklerimi, gözlemlerimi sizlerle paylaşmak istiyorum. Umarım zihninizde güzel bir yolculuk olur. "İnsanlara gemi yaptırmanın yolu onlara marangozluk öğretip görev vermek değil, engin denizlerin özlemini aşılamaktır". Saint Exupery Yolculuğum Sivas'tan İstanbul'a uçak seyahtiyle başladı. Yeni yapılan İstanbul Havalimanı inanılmaz derecede büyük ve içerisi alışveriş merkezlerinin bulunduğu kocaman bir çarşı... Her milletten insanla karşılaşıyorsunuz. Değişik bir iklime sahip. İnsan seli deamlı bir yerden bir yere yürüyor. Dinlenme sayılacak bir bekleyişten sonra Münih uçağına geçtik. Bizim uçak D11 kapısındaydı. D harfinde toplam 17 kapı var. Diğer kalan harfleri de çarpıp toplarsanız kasttetiğim havalimanının büyüklüğünü tahayyül edebilirsiniz. Münih uçağından aklımda kal...

Innsbruck Günlüğü 1. Bölüm (Şehir)

Gezi yazısının ikinci kısmından merhabalar. Bu yazıda size Avusturya'nın Innsbruck şehrini anlatmak istiyorum. Inns nehri yanında bulunan şehrin, isminin ikinci kısmı köprü anlamına geliyor. Innsbruck'u beni akrabam sevgili Zekiye BALDIK gezdirdi. Yol boyu şahane sohbeti ve şehirlere ait fantastik bilgileri sayesinde çok güzel bir gezi oldu. Almanya'dan Alp Dağlarını aşınca hemen Avusturya'ya geçmiş oluyorsunuz. Büyüleyici göl manzaraları, dağ manzaraları ve tarihi birçok mekanı görme şansım oldu. Gittiğimizde hava kapalıydı. Normalde bu mevsimde haftalar süren kapalı havaya ben bir gün denk gelmiş oldum. Benim için farklı bir fırsat kapısı oldu; Swarovski müzesi ve Schloss Ambras'ı (Ambras Kalesi) gezme şansım oldu. Ki çocukluk hayalimdir müze gezmek. Beni çok büyüler. Tabi bu iki müzenin dışında şehir merkezini de turladık. Bir binanın çok ilginç bir yanı varmış, gözlerimiz büyülendi, The Golden Roof (Altın Çatı). Binanın bir kısmında bulunan çatı, saf altından ya...

Gerçekten Duygu

Uzunca bir süreden sonra merhabalar. Umarım geçen süre içinde güzel vakit geçirmişsinizdir. Bu yazıda yaşam ve gerçeklik üzerine bir şeyler yazmak istiyorum. Tabi ki olmazsa olmazım duygular üzerinden bahsedeceğim. Son zamanlarda zihnimi işgal düşünce; "yaşam, gerçekliğe ulaşma, gerçekliği yaşama savaşıdır". Duyguların ve mantığın arasında gidip gelirken en fazla eğilimin mantıklı davranma, yaşama üzerine olduğunu görüyorum. Mantıktan kaideler, mantıktan planlar kuruluyor ama dışarıdan bakıldığında da her şey mantıksız görünüyor. Birçok felsefe, psikoloji ve psikiyatri ekolü algı üzerinde dönüp dolanıyor. Felsefe algıladığımız dünyanın gerçek olup olmadığıyla tartışırken, psikoloji bilimi algıları kabul edip yönetilebileceğini açıklamaya çalışıyor. Nöroloji ekolleri de algının nöral ağları üzerinde deneylerle ispat peşinde. Üç görüşü de eleştiriyor değilim. Üçünden de beslenildiğinde gayet sağlıklı bir sonuca gidilebilir. Gerçekliği algılamamızı engelleyen bir şeyler var; duy...