
Bir hüznün huylanışına galip geldi şiir. Mürekkep mürekkep damladı kağıda . Katrelerle deryalar aştı maşuk. Bir göz, bir kaş, bir dudak kafi geldi... Şiirle doğdu, şiirle coştu... Derler ki her insanın sevdiği alnında yazılıdır. Maşuğun alnında da işte o kalem kaşlı, zifir saçlı, zeytin gözlü, bakışıyla dağları eriten dilberin ismi yazılıydı. Maşuk doğdu ve ağladı. Daha şimdiden ayrı kalmaya dayanamadı. Öylesine ağladı ki bir an susmayacağına kanaat getirdi oradakiler. Bir hüznün şahlanışıydı. Mutluluğu köy köy, kasaba kasaba, ülke ülke aratan bir şahlanış... Mutluluk... İşte o alındaki ismin gözlerinde, ellerinde, dudaklarında gizli olan, mutluluk. Maşuk beşerdi ve şaştı dünyanın haline. Bunca ayrılığın üstüne bunca dert, kasavet... Aradı, aradı... Her sokak başında, her yüzde, tanıdık olanı aradı. Güneşin doğuşunda, batışında tepelerdeydi hep. Geceleri buğulanan pencereleri kolunun tersiyle silip ayı gözledi hep. Hiç yoktan ortak bir payda aradı durdu. İşte öyle gecelerde şahladı beyaz kağıt üzerinde mürekkep. Kalem yazdıkça daha bir elem, daha bir hüzünlendi maşuk. Ayrılığın her bir saniyesi azap oldu. Kum saatindeki düşen her kum taneciliği büyüyüp kocaman kayalar olup ezdi geçti yüreğini. Bunca cefayı, ezayı ancak şiir anladı, anlattı. Bu hüznün huylanışına galip geldi şiir. Mürekkep mürekkep damladı kağıda, kan renginde.
Yorumlar
Yorum Gönder