Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Ağustos, 2017 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Doğu mu Batı mı?

Bu gece amcamla yaptığım sohbetteki zihnimde uzunca bir süre yer edinen bir cümle üzerine yazı yazmak istiyorum. Romanlar üzerine konuşurken, Batı dünyasının yazdığı birçok eserin fikir aşılamak, fikir uyandırmak üzerine olduğundan bahsettik. Önemli sayılabilecek eserlerin kasten yazıldığı gibi bir şüpheci durumdaydık. Ki birçoğunun korku kültürü oluşturmak misyonuyla yazıldığını artık bilmeyenimiz yok. Amcamla konuşurken farkettiğim şey; Batı'nın fikir ekmeye çalışırken, Doğu'nun eylemi önplana çıkarmaya çalışması oldu. Kitap okumayı bilgisel bir alış veriş sayarsak bir taraf fikir satarken, bir tarafın da eylem satmaya çalıştığını görebiliriz. Batı; düşüncenin, ideanın, ideolojinin, algının önemini her defasında vurgular. Ancak buna karşın Doğu; eylemin, neden sonuç ilişkisinin, olması gerekenin değil olanın önemini ortaya çıkarmaya çalışır. Birçok bilimsel buluşun isim atasının hep Batı olduğu düşünülür ancak araştırıp baktığımızda Doğu zaten bulmuştur ancak isim vermekle uğ...

Piyano ve Denizin Sesi

Piyano sesi ve denizin sesi. Ve bu ikisi bir kadında olabilir. Başka arzuladığım bir şey yok. Piyano dünyadaki her şeyi durdurabilir mesela. Bir Nocturn'de sonbaharın şiirsel aşkını yaşayabilir insan. Ya da kahve kokusunda dünyanın tadına varabilir, yağmurların akıp pencereden aşağılara kaydığı toprak kokan bir gün olabilir. Hem ciddilik de düşer insana. Ama öyle düşmüş bir surattan bahsetmiyorum. Yaşamın sevinci de hüznü de film şeridi gibi akar ya insanın gözlerinin önünden, işte görmenin işitmenin sevmenin ciddiliğidir o. Bazen rüzgar gibi uçan bir ezgi sizi alır hayalinize götürür. Kuş olur, yaprak olur, göçer olur... Bazen de birikmiş bir sudur. Siz bastıkça notalara çalkalanır, kaçar, toplanır, hiddetlenir, bir ritim tutar siz izlerken, siz hayran kalırsınız. Huzuru gösterir size. Maviden maviye koşar rengi.  Denizin insana huzuru bahşeden bir heybeti vardır. Ama bu heybet öyle kibirli bir şey değildir. Sadeliğindeki güzellikle ve yavaş yavaş salınışıyla rakseden, tempo tu...

Dünya Kaç Bucak?

İnsan dünyasını ebediyen küçültemez, gün gelir dünya kaç bucak olduğunu gösterir. Belki bir ilişkinin ağırlığı belki dini bir topluluğun insana zor gelen ritüelleri... Tekil söylemler uzun vadede yaşamaz. İlişkide her şeyi sırtlanan, fedakarlık eden sizseniz bir gün mutlaka yorulur ve fedakarlığınız isyanla son bulur. Ya da bir toplulukla kendi belirlediğiniz izole alanlardaki dini ritüel olarak kabul edilen yine fedakarlık, azim ve bekleyiş isteyen bir durumdaysanız fedakarlığınız isyan, azminiz sabırsızlık ve bekleyişiniz ise kaçışla son bulabilir. Tekil söylemler uzun soluklu değildir. Dünya basit ya da yapay tanımlar üreterek küçültülebileceğimiz, ontolojisini kolay kavrayabileceğimiz bir şey değil maalesef. Anlamak ve tanım oluşturmak için epeyce kafa yormak ve birden çok tanıma ulaşmaya çalışmak gerekir. İnsanlar arası ilişkilerimizin bizim dünya-doğa-çevreyle olan ilişkilerimize çok benzediği kanaatindeyim. Her gittiğimiz şehrin iklimine alışmanın zaman aldığını bildiğimiz gibi ...