Ana içeriğe atla

Kayıtlar

2013 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

düşünce kırmak

düşüncemi kırdım. aslına bakılırsa hayatımda hep şekilden kaçtım. mana ya da diğer adıyla özdü benim için önemli olan. şekilci, çıkarcı sevgililiklerden, oyunlardan kaçtım mesela. bana sahtelik kokuyordu onlar. sadece "ben varım" diyebilmek içindi bütün ilişkiler. oysa böyle olmamalıydı bu tanım. ilk yerleştirmek isteğim tanım, sevgi nedir olmuştu. tamamen bedensel hazların getirdiği kabul edilme hoşluğu mu yoksa tamamen kalbi hislerle yüceltilen saygı mıydı? gözlemlemek istedim ilk başta ama gözlemlerimin sonuçları daha da çok şaşırttı beni. zira insanlar hep bir eksikliklerini kapatmak için aşık olmaya çalışıyorlardı. çok uzun sürdü "normal"leşmem. kaybettim ipin ucunu, bu sefer de normal nedir diye sorgulamaya başladım. her seferinde daha çok utandım kendimden. hep üstüme yüklüyorlardı eksikliklerini, ben de hep kendimi yeriyordum. iyi de oldu bir yandan çünkü hep kendimi gözlemledim. damarlarımdaki kan kadar hissettim  kendimi dışarıdan izliyordum artık. birk...

düşünce kırmak

düşüncemi kırdım. aslına bakılırsa hayatımda hep şekilden kaçtım. mana ya da diğer adıyla özdü benim için önemli olan. şekilci, çıkarcı sevgililiklerden, oyunlardan kaçtım mesela. bana sahtelik kokuyordu onlar. sadece "ben varım" diyebilmek içindi bütün ilişkiler. oysa böyle olmamalıydı bu tanım. ilk yerleştirmek isteğim tanım, sevgi nedir olmuştu. tamamen bedensel hazların getirdiği kabul edilme hoşluğu mu yoksa tamamen kalbi hislerle yüceltilen saygı mıydı? gözlemlemek istedim ilk başta ama gözlemlerimin sonuçları daha da çok şaşırttı beni. zira insanlar hep bir eksikliklerini kapatmak için aşık olmaya çalışıyorlardı. çok uzun sürdü "normal"leşmem. kaybettim ipin ucunu, bu sefer de normal nedir diye sorgulamaya başladım. her seferinde daha çok utandım kendimden. hep üstüme yüklüyorlardı eksikliklerini, ben de hep kendimi yeriyordum. iyi de oldu bir yandan çünkü hep kendimi gözlemledim. damarlarımdaki kan kadar hissettim  kendimi dışarıdan izliyordum artık. birk...

fikir-yat...

böyledir işte dünyada yaşamak. bütün hezeyanlar, buhranlar birbirine girmiş mefhumlardandır. muvazene yıkılmış ve idrak sıfırlanmıştır. uyuşmanın, uyuşturulmanın bariz bedeli büyümek değil, sahip olunamayan dünyada yaşlanmaktır. nesil olarak hiçbir şeyin içinde olmadık ama dışında da olmadık. ne hakk arayışı içinde olduk ne de yanlışa yanlış diyebildik. birlikte hareket etmenin sağlamlığını değil de şüpheleri takıldı kafalarımıza. neyin doğru, neyin sahih bilgi ve kabul göreceği hep birilerinin gizinde. biz ise, sürüklenen bir nesliz. bunun için kendimize kızmamızın ya da bizi yetiştiren nesle sebebi yüklememizin hiçbir faydası yok. aslolan tahkik edebilen bir nesilse geçmişimize ve şimdimize baktığımızda sınıfta kalmış gibiyiz. gelecek, daha yaşanmadı. değişmek için belki bir belâ ya da musibet gerekli. gökten vahiy inmeyecek artık bizim kendimize gelmemiz için. elimizdekiler, aslında unuttuklarımız, unutturulanlar. sarılacağımız gelecek bizi galeyana, buhrana sürükleyen insanların ...

Belâ

Yar melalimi sormazmış... Hoş, bu da hoş... Ne olursa olsun bundan sonrasına "Eyvallah!" deyip geçeceğiz biz de. Hani başında demiştik ya, ne zaman zikretsek o kelimeyi başımız "bela"ya girdi. Bizdeki hesap yanlış. İstersen aşk ile belayı... Lakin bıraktık düşünmeyi. Düşünmek çekiyor tuzağa zira. İsyana bile götürür insanı. Mantık ne kadar iyi geliyorsa mânâdan da uzaklaştığımız aşikar. Aslına bakılırsa, haznemize uygun od yakılmış ve gerisin geri bakıldığında da imtihanı veremediğimiz ayan olmuştur. Ne utanç vesilesi... Sevmesini öğrendik mi yoksa gittikçe uzaklaştık mı beli değil. Onu da mı zaman gösterir bilinmez. Lakin bir şey ortada ki gün geçtikçe sevmelere bir hal oluyor. "Eskiden böyle değildi." der olduk yaşlılar gibi. Oysa çok da zaman geçmedi ki. Bilmediğimiz ne çok şey var. Ve de öğrenmeye gayret etmeyen nefsimiz. İlmi öğrenmek için uğraşmıyor sanki futbol maçında dakikalara oynuyor gibi zamanı boş geçirmeye dair ne varsa onla meşgul oluyoruz....

Modaçağ

Mazinin insanı ne kadar da edepliymiş. Eşeledikçe geçmişi hatırıma geliyor. Şimdilerde "moda" olan bir adetten bahsedeceğim: bir mekana girilirken kadına öncelik verilmeli. Anormal bir şey yok gibi görünüyor değil mi? Oysa ki ne kadar çok geleneklerimizi unuttuğumuz kanıtı. Eskiden kadınlar edepten kocalarının önünden yürümez, arkasından gelirdi. Hani hep derler; "Her başarılı erkeğin ardında mutlaka bir kadın vardır" diye. Galiba, düşündükçe sebebinin bu olduğu farz edilebilir. Bizim kadınlarımıza kim neden demişse bu iş sizi küçültüyor diye, kadınlarımız da başkaldırmışlar. Geleneğin çürümesinin sebebi, biraz daha kadınların iş hayatına atılmaları için başkaldırmalarının sağlanması. Bu nasıl da bu kadar büyüyor, abartıyorsun diyebilirsiniz. Lakin büyük değişimlerin hepsi küçük adımlarla başlar hep. Elbet de bütün sebebinin bu olduğu söylenemez. Şimdilerde evlenme çağında olan güruh bunalımda. "Evlenme çağı" diye bir çağ ortadan kalktı mesela. Bunun yeri...