Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Ağustos, 2010 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Araf

Ne varlığa sevinebiliyorum ne de yokluğa üzülebiliyorum. Araftayım yine… Arafta kalmak, beklemek... Üzülmekten daha mı iyi? Aslında beklemek çok uzak olduğum bir şey değil. Her geceme yaren olmuştu ama hastaya en kötüsü yine de gecedir. Gece olunca başlar ağrılar bir bir. Düşünceyle tutar elini bilinmezlere götürür. Kimi zaman bir kör kuyuya, kimi zaman çıkmaz bir yola, kimi zaman da bir denizin ortasına… Ağrılar dalga dalga gelir vurur yüreğe. Her seferinde biraz daha çok canını acıtmak istercesine birikerek gelir. Sabaha ulaşmak yine de zordur, uyuyabilirsen eğer. Sabah olunca zannedersin ki başka bir başlangıç seni bekler. Ama beyhude bekleyişin güneşin kaybolmasıyla yok olur yine. Günleri, geceleri saymazsın ama akıp gider zaman. Zamanla birlikte değiştim zannedersin, aklına bile gelmez sevdiğin. Sonra bir gün karşılaşırsın sokağın birinde. O an, işte o an söküp attığını zannettiğin şey karşına geçer. Bir ruhtur o, can veren. Karşısında ruhun bedeninden çekilir ve artık “ben” diye ...

Efkar Bastı

Bir geceyi daha atlattım... Sanmayın ki şikayetçiyim. Aslında hep böyle gecelerin hayalcisiyim... Yine "efkar bastı" diyorum. ve başlıyorum yazmaya. neyi nasıl anlatacağımı bilmeden... aslına bakılırsa hep yarım kalmış cümle oldum. neyi ne kadar yaşadığımı bilmeden, dilimin ucuna geleni ayıklamadan, yaşadığım hayat gibi paldır küldür yazıyorum yine. sormayın neden efkar bastı. anlatabilsem, kelimeler yan yana gelip yüklenseler sıfatları, zamirleri. bağlaçlar bağlasa içre giden nehirleri. zamirler saklanmadan haykırsa. ben söyleyemeden halletse kelimeler. içre giden yola kelimeler salla aksalar. dehlizleri aşıp bulsalar ben içinde ki canı. canan mı desem. sözler utanmaz ama ben utanırım işte. ah bu dilsizliğim, dilimin lal oluşluğu. lanetler yağdırdığım dilimin ucuna gelip de ete kemiğe bürünmeyen, ruha karışmayan kelimeler. bu kadar feryat-ı figana rağmen siz gelip anlatın halimi. umut etmeyi bile unutmuşken son kırıntılarım da size. bel bağladım size. elim boş çevirmeyin. ha...

Penceremin Gözyaşları

Gecenin üç buçuğunda uyku tutmadı. Veya ben uykuyu tutmadım. Penceremden yansıyan aksime bakıyorum. Yağmur damlaları penceremi ağlatıyor. Gözyaşları birer birer kayıyor. Gecenin yıldızları renksiz. Bu akşam elem var gökyüzünde. Belki kötü bir şey oldu. Sokak lambaları da ağlıyor. Yıldızları düşürüyorlar yere. Yerde birikmiş cansız yatıyor yıldızlar. Bir kalırıma yaslanmış, yığılmışlar. Penceremden dünya karanlık. Güneşin vakt-i zamanı gelmeyecekmiş gibi. Deniz bile kıpırtısız, kulak kesilmiş. O da siyahlara bürünmüş. Memleketimde siyah hayır için giyilmez pek. Penceremdeki aksim uzaklaşıyor benden. Yavaş yavaş… O karanlık dünyanın içine giriyor. Son kez dönüp bakıyor bana. Gülümsüyorum içimden hiç gelmese de. Ve gitti… İçimden bir “ben”i daha kaybettim. 26-12-2009 Yunus Emre KOÇAK

Ben Kayalık Kuşu

Ben kayalık kuşu… Kendimi yücelerde bilirdim hep. Kuş bakışı baktım hep mehtaba. Meğer hayatın daha başında, yerdeymişim. Kendimi kayalıklardan atmam gerekiyormuş uçmayı öğrenmem için. Özgürlük yere basmakta değilmiş. Özgürlüğüme hasretmişim bunca zamandır. Vakit geldi. Şimdi özgürlüğe uçma zamanı! Kendimi kayalıklardan aşağı bırakmam gerekiyor. Başarısız olmaktan korkuyorum. Ama korkum özgürlük hasretimi hiç geçmedi. Uğruna kanatlar çırpıyorum ey gökyüzü! Kucakla sar beni! Ben geliyorum ey hayat! Bunca zaman içindeyim samdım ama geliyorum seni yaşamak için… 04-07-2009 Yunus Emre KOÇAK