ağırbaşlı doğrular kenarında taşlar, taşlarla yan yana ağırlığıyla dibe oturur. eğilir salkım söğüt, gölge telaşıyla. uzakta sürüler günün yolculuğu sırtlarında tepelerden salına salına iner. bir yaşlının elinde doğrular nasırlarla gizlenmiş kimisi emek der kimisi rızık "günün birinde..." zamanı var dilinde anlatır durur gözleri gördüğü yere kadar, ağrır dizleri yürüdüğü yere kadar anlatır şehirlerin eski halini eski esnaflarını birden toz bulanık olur kadraj canlanır kulak verene en çok o uykuları sever küçük çocuklar bir akraba ziyaretinde çayın, bisküvinin kokusunda hikaye olmuş zamanı dinlerken dalar en güzel uykuya. unutulduğunda saatin geç olduğu bir baba sesi uyandırır efsun da yarı baygın sarı sokak ışınlarını göz kapaklarında seyrederken bir sihri de kaydetmiştir artık hafıza; ağırbaşlı dedelerin sihrini.
balık karnında yaşar âşık. derdi kendi nefsinden belâdır.