Maşuk peşinde koşan aşık yorgun. Gelen bahar, açan çiçek, doğan güneş, burcu burcu kokan meyve ağaçları... Sanki bunların hepsi maşuk iltifat etmedikçe yalan dünyanın güzellikleri. Gece ayrı bir kara, gündüz ayrı bir aydınlık. Oysa bakıştaki bir kıvılcım aşığın dünyayı yakmasına yeter. Belki de olması gereken, çekilmesi gereken bir cefa var. Hiç uzak olmasaydı bu kadar değerli, bu kadar yıllanmış bir zümrüt kadar güzel olur muydu maşuk. Zaman, aşka da değer katar. Yıllandıkça kavuşamamalar, eli eline değse aşığa maşuğun kalbi kuş gibi pır pır atmaz mı... Dinle ey aşık... Hakikatin sırrına mazhar olacaksan, işte sana hasretin değeri. Yaşa şimdi güzelliğini ayrılmanın da kavuşmanın da... Ve bolca da şükret. Zira ahvalin sana tatlı gelmişse vardır şükredilecek bir şeyler. Günün aydın, sözün hayr ola...
balık karnında yaşar âşık. derdi kendi nefsinden belâdır.